Yıldırm TÜRKER, Express Dergisi, 25 Mart 1995

HAYAT KATARI

2. ULUSLARARASI AIDS KONGRESİ'NDEN

Aşk ve Korunma

Geçtiğimiz hafta İstanbul'da düzenlenen 2. Uluslararası AIDS Kongresi'ne konuşmacı olarak katılan Yıldırım Türker dedi ki:


Bu konuda söz aldığım anda beni en çok kim olarak nereden konuşacağım ve kime konuşacağım ilgilendiriyor. Nerede durduğum, durduğum yerden yüzümün nereye baktığı söylediklerimi belirleyecek çünkü. Ben bir gay'im, diye başlayabilirim. Bu, ilk adım. Ama söze başlamak için yeterli bir konumlanma mı? Bir kere gayler adına konuşamam. Bir gay örgütlenmenin henüz ilk adımları atılıyor. Ardımda ortak üretilmiş, birlikte sınadığımız kelimeler yok. Kendi adıma konuşabilirim ancak.
Devletim "Tek Çözüm Tek Eşlilik" kampanyasıyla beni koruyacağına bana bir hayat tarzı salık veriyor. Devletimin Diyanet işleri eşcinsellikten vazgeçmediğim takdirde, ülkemin Lut kavmi gibi yerle bir edileceğini söylüyor. Siyasi hayatım Milli Güvenlik Konseyi'nin emrettiği şekilde meşru zemine oturtulacak. Cinsel hayatım Allanın emrettiği şekilde meşru zemine oturtulacak. Devletin, medyanın ve tıbbın bana en fazlasından sunabildiği bir polis şefkati. Çünkü ben meşru bir zemine oturtulması gereken, oturtulacak olanım. Güvenecek kimim var? 60 milyonluk bir ülkede geniş bir görünmezlik yelpazesi altında birlikte, bizbize durduğumuz gaylere konuşabilirim ancak. Yüzüm onlara dönük.
Hayatımızı, varoluşumuzu kabul etmeyen, bizleri görmezden gelen heteroseksüel dünyanın bize yönelik bir sözü olabilir mi? Çok sıkıştırdığımız takdirde evet. Sessiz ve sedasız ölüm. Oysa benim gaylere önerecek bir dünyam var. Örgütlenme ve politik mücadele. İşte tam da bu noktada onlara korunmadan söz açabiliyorum.
AIDS yıllar boyunca patenti bize, gaylere çıkarılmış bir hastalık. Gayler hakkında tarih boyunca milyonlarca mitolojik öykü uyduruldu. Bu da son mitolojiydi. Gayler hakkında üretilmiş olup tarihin belki de en çabuk çürüttüğü mitoloji. Düşünsenize, gayliğin sistemin getirdiği bir yozlaşma olduğuna hala inanan milyonlar var. AIDS' ten nasıl korunmamız gerektiğini hepimiz üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Asıl sorulası ve bir an evvel yanıtlanası soru "AIDS" ten niçin korunmamız gerektiği, İngiliz cenin tahmin edebileceğimizden de daha yakın bir tarihe kadar gayliği "adını söylemeye cüret edemeyen aşk" diye adlandırmasındaki zarafet belki de anlatmak istediklerim konusunda oldukça ışık tutucu. Aşkımızı adlandırmadan, korunmaktan bahsedemeyiz. Gay aşk, yüzyıllardır bir meydan okuma, bir cüret gösterisi.
Dolaplara, yatak altlarına, yeraltına itilen gay aşkı yaşanılabilir, mutluluğun mümkün olduğu bir hayat biçimi olarak yeniden tanımlayabilmek için kendi meşruiyetimizi öncelikle kendimize kanıtlamamız gerekiyor. Aşkımız toplumsal cüret hanesine yazıldıkça hangi terimlerle hangi korunmadan bahsedebileceğimize J karar vermeliyiz. Bıçak sırtında yaşarken ölümden korunmanın gerekliliğini birbirimize nasıl anlatabileceğiz? Gencecik çocuklar gay oldukları için intihara sürüklenirken, yalan hayatımızın ma yasıyken önce kendimizi sonra seviştiklerimizi koruma bilincini nasıl edineceğiz?
Aşk ve korunma, hayatımızda yanyana gelmesi en güç kelimeler değil mi? Aşkımızı göze aldığımızda, aşkımıza cüret ettiğimizde toplumsal erkten ve statükodan soyunmuyor muyuz? Hele hele aşkımızı dile getirdiğimizde, saklanmayı reddettiğimizde çoğunluk korunacak bir hayatımız kalmamış olduğunu görmüyor muyuz? Yalnızlığın ölümden daha soğuk olduğunu hepimiz biliriz.
işte bu noktada AIDS' ten korunma bilincine çalışabiliriz. Prezervatiflere, güvenli sekse varana dek tartmamız gereken çok şey var. Aşkımızı bizi dünyanın dışına kilitleyen bir suç gibi yaşadığımız sürece ne zaman geleceği belli olmayan bir ölümden korunmak için önlemler almak belki de savunma biçimi olarak geliştirdiğimiz yeraltı yiğitliğine sığmayacak. Aşktan gözümüz döndüğünde prezervatifleri çıkarıp atı vereceğiz. Oysa korunmak, bizim zannedegeldiğimiz gibi aşka karşı bir şey değil. Aşkımızı evcilleştiren, küçük düşüren bir şey değil. Birbirimize aşkımızı, tutkumuzu göstermek için ölümü göze almamız gerekmiyor.
Bu noktada kahramanlığın tanımını doğru yapmalıyız. Tarihin şu kesiti maalesef bize fazla seçim hakkı tanımıyor. Ya kahraman olacaksınız ya da sessizce ölüp gideceksiniz, diyor. Bu noktada kahramanlık intihar değildir. Kahramanlık biraraya gelip, kendi adımızı kendimiz koyup kendi tarihimizi kendimiz yazmaktır. Yalnız olmadığımızı anladığımız anda korunmaya değer bir hayatımız olduğunu farkedeceğiz. Kimsenin hoşgörüsüne sığınmadan, örneğin şurada kendimiz gibi, kendimiz olarak bulunduğumuz ve sesimizi sadece duyurabildiğimiz değil, dolaşıma katabildiğimiz anda korunmaya başladık demektir.

Gay ve lezbiyenler,
bundan böyle Express'te bir
vagonumuz var.
Her hafta burada
buluşalım.

www.ibnistan.net