Yıldırım TÜRKER, Express Dergisi, 20.01.1996
YİNE AÇILMAK ÜSTÜNE
"Siyahsın ve bu aşikâr"
Unison İşçi Sendika'sının Gay ve Lezbiyen Konferansı'nı izlemeye
gittiğim Brighton'ın en güzel, en saygıdeğer (Thatcher'ın zamanında
bombalanan) otelinde, yüz metre karelik bir süitte (tesadüf bu ya,
Thatcher'ın kaldığı), inanılmaz bir lüksün içinde dört sütunlu
yatağa uzanmış otelin armağanı çikolataları atıştırıp şampanyamı
yudumlarken televizyonda bir skeç izledim. Orta sınıf zenci bir aile
babası sabahleyin beyaz karısını öpüp işe gidiyor. Üst ses, "herkes
gibi" diyor durmadan. "Herkes gibi yola çıktı, herkes gibi otobüs
bekledi, işyerinde herkes gibi karşılandı." Bu arada, iş yerinde pek
de ciddiye alınmadığını hatta itilip kakıldığını görüyoruz. Öğle
tatilinde pub'a gidiyor. Onunla hiç ilgilenmeyen iş arkadaşlarına
yalakalık yapıp, içkiler ısmarlamaya çalışıyor. Onlardan biri olmak
için şuursuzca çırpınıyor. Esprilere herkesten fazla gülüyor vs.
Aynı gün, bir iş toplantısında yine sonsuz bir çabayla uyum
sağlamaya çalışırken içeri giren sekreter "Anneniz olduğunu söyleyen
bir hanım ziyaretinize geldi" diyor. Bir top gibi içeri düşen tombul
siyah kadın oğlunu kucaklamak için kollarını açıyor. Adam, panikle
iş arkadaşlarına bakıyor. Perişan olduğunu görüyoruz. Koşarak orayı
terkedip kendini karısının kucağına atıyor. Kekeleyerek, binbir
güçlükle "Sana bir itirafım var" diyor. "Ben... ben... ben bir
zenciyim." Karısı sakin, "Evet, n'olmuş?" diye soruyor. Adam büyük
bir şaşkınlıkla "Ne zaman anladın - Ne zamandır biliyorsun?" diye
hıçkırıyor. Kadın omuz silkip, "Başından beri" diyor. Adam dehşet
içinde, "Bile bile benimle evlendin, benim... benim koynuma girdin,
öyle mi?" diye yutkunuyor. Kadın soğukkanlı, "E canım sen bir
zencisin. Bunu herkes biliyor" diyor. Adam isyan ediyor. "Nasıl
olur? Yürüyüşümü, aksanımı, giyimimi değiştirdim. Bütün arkadaşlarım
beyaz. Ne zaman ırkçılık konusu açılsa, gıkımı çıkarmam." Son bir
umutla soruyor, "Peki, her zaman anlaşılıyor mu?" Karısı;
"Saçmalama. Sen siyahsın ve bu gayet aşikar." Adam
çöküyor. İnsanların ibne olduğu her zaman anlaşılmaz. En azından
heterolar tarafından. Yoksa bir ibne bir ibneyi, hangi koşulda
görürse görsün, tanır. Bu da heterolarm çoğuna tuhaf gelir,
ibnelerin hetero arkadaşlarından ikide bir duydukları "Yok artık
sana kalsa herkes ibne" şeklindeki isyanın temelinde bu aymazlık
yatar. İbne kendini kandırabilir ama bir başka ibneyi asla! "Bütün
ibneler üstüme geliyor. Benden ne istiyorlar, bilmiyorum" diye
hetero toplantılarında ip gözünden yaş yakınan hetero kayıtlı örtük
vakaların da trajedisi burada yatar. Dile
getirmek, söze dökmek, adını koymak her zaman için bir dönüm
noktasıdır. Önce kendinize karşı. (Sonra da dünyaya doğru. Kendinize
açılmanız önemli bir adımdır, insana "Tamam artık, ne olacaksa
olsun" hissi verir, iyi gelir. Kafanızda özgürlükle karıştırdığımız
başka hayat olasılıklarına veda edip, ibneliğinizden 'kurtulma'
gayretiyle onun bunun canını yakmazsınız. Yeterince akıllıysanız, insanların
toplam cinsel liberasyonu denen biraz globalleşmeyi hatırlatan,
'cinslerin her ikisini de aynı oranda açık birey' ütopyasını
gerçekleştirmeye sizin garip ömrünüzün yetmeyeceğini bilip, kısacık
hayatınızı cinsellik tarihi müzesine dönüştürmeyip, vücudunuzu kendi
ikna olmadığı bir savaş alanına çevirmezsiniz. Güzel. Ama yeterli
değil. Çünkü tek derdiniz vicdan azabı çekmeden yaşamak olamaz.
Kendiniz olmak istiyorsunuz. Kayıtsız şartsız kendiniz. Bunun da
yolu kendi hayat alanınızın sınırlarını belirlemek ve o alanı
kıskançlıkla korumaktan, geçer. Dünya üstünüze tükürüyor. Aşkınız
küfüre, hayatın iz alaya yazılmış. Açılmak zorundasınız. Mücadele
etmek zorundasınız. Tamam, herkes savaşçı değildir. Herkesi sonucu
çok ağır olabilecek bir mücadeleye kışkırtmak değil, amacım. Ama şu
kesin ki herkese uygun bir savaş biçimi, herkese göre taktikler
bulunur. Meğer ki öncelikle ibnelik konusunda kendinizle girdiğiniz
savaştan kayıtsız şartsız galip çıkmış olun. Kendinizi sevmeyi,
hatta yeri geldiğinde şımartmayı bilin. Kendinizi severek, okşayarak
ortaya çıkıp "Ben ibneyim. Haydi bakalım," dediğinizde bir an için
dünyanın ağzı açık kalacaktır. O anı iyi kullanmanız gerek. Kendini
çoğunluktan hissedenler, özür dilemeden konuşan farklılıklardan
ürker. Bünyenize en uygun mücadele biçimini mutlaka
bulacaksınız. Ama asla geri adım atmayın. Sevdiklerinizi üzmekten
korktuğunuz sürece kendiniz olamazsınız. Sizi sevenlerin sadece
hetero bir kadın ya da erkek olduğunuz için sevmediklerini
unutmayın. Kaldı ki üzüleceklerse üzülsünler. Unutmayın; sizin
ibneliğiniz kimse için dünyanın sonu değil. Her an, her yerde,
herkese yerli yersiz "Biliyor musunuz, ben ibneyim" diye bağıracak
değilsiniz elbette. Bazen gönüllerinde sorgu yargıçlığı yatan kimi
münasebetsiz heterolar, çoğu zaman da demokrat bir rahatlığa sığınıp
pat diye ibne olup olmadığınızı sorabilir. Heteroseksüellik 'asal'
cinsel yönseme olduğu için sorgulanması hiç düşünülemez. Ama onların
gözünde size böyle bir soru sorulabilir ve cevap vermekte isteksiz
davranırsanız korkaklıkla, ikiyüzlülükle suçlanabilirsiniz. Yok öyle
yağma! O küstahlara gerekli cevabı verin; özel arzunuzla açıldınız.
Kimsenin sizi 'itirafa' zorlamaya hakkı yok. Açılmanın bir süreci
var, tabii. Yalnız değilsiniz. Bunu sık sık kendinize hatırlatın.
Yalnız değilsiniz. Olmanıza imkan yok. Sakın o kadar böbürlenmeyin.
Dünyada kimsenin yalnızca kendine has, eşsiz bir kimlik problemi
olamaz, önce ibne bir arkadaş edinin. Kişisel devrim, onun odasında
ya da sizin odanızda sabahlara kadar konuşup kıkırdaşmanızla başlar.
Sonra başkalarını bulursunuz. Seviştiklerinizle bile dost
olabildiğinizi gördüğünüzde yolun yarısını katettiniz demektir.
Yalnız değilsiniz. Yürürlükteki, dolaşımdaki dili
sorgulamaya geldi sıra. Hepimiz öncelikle baskıcı, dünyamızı yok
sayan bir dille kuşatılmış durumdayız. Yeni keşfettiğiniz, adını
koyabildiğiniz ibneliğiniz bu dile karşı sizi en azından alıngan
kılar. Ama alınganlığın verdiği hırçınlıkla sizi kuşatan o dili
sorgulamanız, giderek kendi dilinizi örgütlemeniz mümkün değildir.
Açıldıktan sonra sizi bekleyen en kanlı savaş dolaşımdaki egemen
dille olacaktır. Ezenin diliyle ezilenin dili çoğunluk hayatın
karmaşık pratiğinde birbirine geçişimlidir. Uyanık olmak
zorundasınız. Bu konudaki en ufak tembellik, en ufak kayıtsızlık
kendi ezilmenizi meşrulaştırmaya hizmet edecektir. Şu an, şu
koşullarda sevgili yurdumuzda diyelim Kürt meselesine kayıtsız kalma
hakkına sahip değilsiniz. Bir kere açıldıktan sonra, adınızı en
yaygın, en aşağılayıcı küfüre yazdıktan sonra artık güvenceli bir
orta sınıf aklıselimi-ne aboneliği sürdüremezsiniz. Kendi küçük
alanlarınızda 'başarılı' olup; belirli bir oranda dokunulmazlığı
garantiye alıp heteroseksist dünyanın onayıyla serinlemeyi
seçtiğinizde en abartısız terimiyle katliamlara suç ortağı
olacağınızı unutmamakta yarar var. Birlikte durursak; sesimizi,
gücümüzü bir araya getirirsek bu ilk elde ürkütücü gelen 'doğru ol
yoksa kurtlar kapar' tehdidine güle oynaya karşı koyabiliriz.
Kendimizi sevmenin yolu budur. Kendimizi sevdiğimizde korkularımızı
da yeneceğiz. Bütün korkularımızı.
Otel süitinin 'çalış bende' diyen
muhteşem ampir masasında oturmuş bu yazıyı yazarken yukarda
belirttiğim savaşın somut bir zaferinin üstünde oturur gibiyim.
İngiliz ibnelerinin 90'larda hızlanan mücadelelerinin geldiği nokta
çünkü, burası. Beş yıl önce Thatcher'ın çıkardığı bir yasayla
kızışmış olan bu savaş elbette ki ibnelere yaramışl.. Yasa
eşcinselliğin promosyonunu yasaklamak ibaresi altında sanatın,
edebiyatın, hayatın her alanında eşcinselliğin dile getirilmesini, tanıtılmasını,
'varsayılmasını' yasaklamayı amaçlıyordu. Bu yasanın çıkmasıyla
başta ülkenin ileri gelen ibneleri ortaya çıktı, açıldı. Binler,
yüzbinlere el verdi. Şimdi eşcinselliğe yönelik en ufak bir saldırı
çok şiddetli bir karşılık görüyor. Ülkenin en büyük sendikası olan
Unison'un örgütlü yüzbinlerce eşcinsel üyesi var. Her yıl
kongrelerini yapıyorlar, işte Brighton'ın bu en görkemli Grand Oteli
de bu yıl bu amaçla tutulmuş. Bu Londralı aristokratların
tatillerini geçirdikleri eski, tutucu müessese ve çalışanları biraz
şaşkın, hayli mesafeli suratlarıyla işçi sınıfının azgın militan gay
ve lezbiyenlerine hizmet veriyor. Ikiyüz odası ibnelere kapatılmış
otelin balo salonunda belki dünyanın kaymağı beyler ve hanımlar bir
nikah kutlaması sonrası dehşet içinde bu en "alt sınıf" ibneleri
yararak oteli terkedip Rollce Royce'larma, Jaguar'larına ulaşmaya
çalışırken mutlaka içlerinden "Şu krallığımız da ne hale geldi,
Allah kahretsin" diyorlar. Ama içlerinden. Kongrenin konuğu
milletvekilleriyse ibnelere eşitlikçi bir dünya vaadediyor. Ben de
konuğu olduğum bu beşyüz delegeli kongreyi izlerken altı yıl önceki
İngiltere'nin ne kadar farklı olduğunu düşünüyorum. Her şey ne kadar
hızla değişiyor. Değişebiliyor.
|