heribert (admin) | 22 Temmuz 2001, Pazar - 16:46 Benim Bu Odada Ne İşim Var?
Kerem GÜVEN Televizyonun faydalı bir şey olup olmadığı halen okullarda öğrencilerin popüler münazara konusu olmaya devam ediyor olabilir belki ama, son yıllarda hayatımıza giren bir sürü başka renkli oyun var. Kimileri cep telefonlarıyla oynamayı ısrarla tercih etse de, oldukça kalabalık bir grup internette yolunu bulmaya çalışıyor. Tamam mantar gibi her köşe başında beliren internet cafeler daha çok bilgisayar oyunları için kullanılıyor gibi görünüyor. Ama küçümsenemeyecek sayıda insan internetin sunduğu o büyülü karışıklığa bir ucundan tutulmuş. İnternet ve onun sağladıkları üzerine bir kompozisyon yazmayacağım, korkmayın. Sohbetten yani chatten bahsetmek istiyorum. Sadece kendi yaşadığım heyecanı aktarmak için yazıyorum bunları, kimseye birşey öğretecek nizam kural dizecek de değilim. O kadar bilmiyorum da itiraf etmek gerekirse. Ben yaklaşık üç yıldır bilgisayar ve internetle tanışıyorum. O kadar hızla girdim ki içine bu işin, ancak klavye kullanmayı becerebildiğimde maillerime bakmadan uyuyamayacak, birkaç gün bakmasam huzursuzluk duyacak kadar internet bağımlısı olmuştum (ya da hayatımı internetle bağlamıştım). Ama chat bana hep yabancı, yüzeysel, anlamsız gelirdi o zaman. Ne konuşacağım ya tanımadığım bir sürü insanla, hadi merhaba dedik, sonrası? Zaten hiçbir zaman şu takside şöförle ya da saç kestirirken berberde, ya da olmadık yerlerde olmadık insanlarla ahbaplık edebilen insanlardan değildim. E tabi chat de oldukça sıkıcı geliyordu bunun için. Sonra birkaç ay önce bir arkadaşımın odaya gel odaya gel diye ısrarlarına dayanamayıp girdik gay.com'dan chate. Bir başka koldan da IRC aracılığıyla girdim olaya. Önce bir floor (kat, taban, zemin denebilecek birşey, chat odaları da farklı katlarda kadın, erkek, kıtalara göre bile ayrı katlar var) seçiyor ve oradaki odaların listesine ulaşıyor, o listeden de turkey ya da istediğiniz herhangi bir odayı seçiyorsunuz. Eğer oda dolu değilse artık bir odadasınız. Önünüzde uzunca bir "nick" listesi var, odadaki diğerlerini temsilen. Burada nasıl göründüğünüz, ya da kim olduğunuz değil kendinizi nasıl sunduğunuzla, hangi sahte ismi (nick işte) seçtiyseniz onunla temsil ediliyorsunuz. Siz de odaya girince orada yazılı onlarca nickten biri olacaksınız. İnsanlar sizinle özel konuşmak isteyip istemediklerine bu nicklere bakarak karar verecekler. Bu kadar sınırlı bir yeriniz mi var kendinizi anlatmak için? Bir de profiliniz var, nickinize tek tıklandığında o görülüyor. Artık ne anlatmak isterseniz, ya da anlatmamak. Bu nicklerle temsil ediliyor olmak garip bir his, çevre de gene başkalarını anlatan nickler dolaşıp dururken, siz kimi neden seçtiğinizi, insanların sizi neden seçtiğini anlamaya çalışıyorsunuz. Nickler ya da profiller gerçekle örtüşüyor mu, sizin elinizde. Bazıları gerçek hayattaki gibi sabit bir karakter olarak varlar odada, aynı nickle girerler ısrarla. Hayatta başkalarının seçtiği bir sürü adın yerine kendilerine bir isim bulurlar. Bunu bazıları pek yabancı, bazıları alabildiğine entel kokan, kimileri zekice kelime ve harf oyunlarıyla yaratılmış, kimileri de alabildiğine doğrudan ve dümdüz o odada var oluş nedenlerini anlatan kelimelerle yaparlar. Bazıları ise her seferinde ya da sık sık değişik yüzlerle girerler odaya, farklı farklı birçok insan olarak girerler. Çünkü burada başkası olabilirsiniz rahatlıkla, ya da başka zaman gösteremediğiniz tüm yüzlerini gösterebilirsiniz. Bunun anlamı ne? Aldatıyor musunuz başkalarını, yoksa günlük gerçek yaşamda sürekli aldattığınız kendinizi mi rahatlatmaya çalışıyorsunuz? Asla ağza alamayacağınız lafları yazıp karşınızdakine, kimselerle paylaşamadığınız anılarınızı, fantezilerinizi, duygularınızı mı paylaşıyorsunuz nickinin altında yatanı hiç bilemeden. İnsanlara ulaşmak için yapacağınız tek şey nickleri üzerine tıklamak. Bu sokakta yürürken insanları omuzlarından dürtüp konuşmaya başlamak gibi birşey. Ama bunu odada yapınca kimse garipsemiyor. Bu düşünce işte beni en çok heyecanlandıran. Çok kolay ulaşabiliyorsun onlara, onlar da sana. Peki ulaştıkları sen misin, ya da senin ulaştığın gerçekten onlar mı? Ya da bunların "gerçek" olmasının bir önemi var mı senin için? Belki anlattıklarının hiçbirini yaşamadın, sen o 1.80 75 24 esmer adam değilsin profilde yazdığı gibi. Anlattıkların, kelimelerin daha önce hiç denemediklerin, kullanmadıkların, bundan sonra da uğramayacaksın bu kişiliğe belki. Çizdin bunları hep uyduruyorsun. Ama bu burada mümkün işte, odada başka sanal olmayan odalarda yapamayacağın beceremeyeceğin tüm rolleri oynayabilirsin. Bu zevk veriyor bazen insana, yoksa sahteciliği mi övüyorum? Sanmıyorum, bu olasılıkları değerlendirirken karşıdakine zarar vermemek mümkün, daha çok kendine dönük bir tiyatro bu. İlişkin odadakiyle sınırlı olunca, odanın kuralları (kuralsızlığı) sınırları içerisinde kaldığın sürece zararlı değil bu. Gerçekliğe bulaşmadıkça yani. İnternet ve chat insanı sosyal yaşantısından koparıyor diye gazete küpürleri biriktirsek kitap olurdu herhalde. Bana bu gerçekmiş gibi gelmiyor işte. Bu farklı bir sosyalleşme değil mi, ve bunu da yapmak kişiyi diğer (daha "gerçek" ) ilişkilerinden koparıyorsa, sorun sanal ilişkilerinden değil gerçek ilişkilerindedir herhalde. Nasıl telefonla konuşmak yüzyüze konuşmanın yerine geçmediyse, sinema tiyatronun, e-mail kartpostalın mektubun yok olmasına yolaçmadıysa, sanal ilişkiler de diğerlerini yok etmez. Sadece başka bir ilişki zemini işte. Peki bu sanal ortam pürüzlerden muaf mı? Değil. Önyargılar, sınıflar, sınıflamalar, kategoriler, ezilenler burda yok mu? Var. Yok burası da dikensiz gül bahçesi değil herhalde. Belki olumsuzlukları üstüne de yazılacak, konuşacak çok şey var, ama bu yazıda değil. Ama olasılıklar, yeni olanaklar çok, ortamın dikeni de dikensizliği de elimizde (ya da ben öyle sanıyorum hâlâ). Bu chate davet, çağrı, müjde yazısı değil, zaten belki beni heyecanlandıranlar sizi bunaltıyordur. Ama odada yaşanılanların üzerine kafa yormaya değer konular olduklarını, oradaki ilişkilerin ve hiyerarşilerin, kural ve kuralsızlıkların ele alınması, olanakların değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum sadece. Kaynak: Kaos GL 2000 / sayı 6 |