İstanbul'da Eşcinsel Buluşması:
Güztanbul 1998

Nihayet Sadet

26-27 eylül tarihleri Türkiye (yer belirtmek anlamında) Gay Hareketi Tarihinde yerini alacaktır. Bir kitap yazılacak ve bu tarihlerde neler olmuştu diye okullarda okutulacak değilse de. Bir gay tv. kanalında tarihte bugün köşesinde İstanbuluşma’dan sözedilecektir. Katılanlar bilirler neler oldu, neler konuşuldu. Yazım katılamayanlara biraz buluşmayı anlatmak amacında (sabreden....). Katılıp da anlamayanlar, yanlış anlayanlar, gelebilecek olup da gelmeyenler de ayrı mesele.

Ülkenin ayrı şehirlerde aynı amaç için çalışan yerel grupların biraraya gelip güç birliğine gitmelerini amaçlayan buluşma Bursa IPOTH (her ne demekse, takıldım, takmakta haklıyım) aktivist grubunun hoş bir önerisiydi. Ankara’da KAOS GL toplantısında kimler gelebilir, neler yapılabilir, vs. üzerine konuşuldu. Hergayde büyük bir coşku vardı. Bu daha önce KAOS GL okurlarıyla buluşuyor toplantısı öncesinde yaşananları çağrıştırsa da zaman akıp geçmiş, edinilen tecrübeler harekete olumlu olarak nasıl aktarılabilir kaygısıyla çalışmanın asıl olduğunda hem fikir olunmuştu. Oldukça önemli sayıda katılımla İstanbul’a gidebilecektik. Bu çok sevindirici bir gelişmeydi. İstanbul’la bağlantıya geçildi, kalacak yerler ayarlandı.

İstanbul’a trenle gitmeye karar verildi. Cuma akşamı Ankara Garı neşeli seslerimizi yankılıyordu. Eğlenceli olduğu kadar yorucu bir yolculuktan sonra Haydarpaşa Garında Ankara’da da olduğu gibi topluca objektiflere poz verildi. Henüz medyaya poz vermediğimiz için kendi muhabirliğimizi kendimiz yaptık anlayacağınız.

İstanbul’da Uğur arkadaşımız karşılama komitesinin yegane(ve yeterli) temsilcisi olarak bize bilgi verdi. Bizde hazır İstanbul’a gelmişken derginin dağıtımıyla ilgili işleri halletme amacında idik. Yeni dağıtım noktaları, yeni dağıtım olanakları vs. ilk buluşma Heribert’in evindeydi. Saat 16:00’ya kadar olan zamanı istediğimiz gibi değerlendirme olanağına sahiptik. Kimimiz dergi dağıtımıyla ilgili görüşmelere gitti, kimimiz kendi görüşmelerine. Ben Cuma gecesi İspanya’dan gelen sevgilimle dinlenmek (!) üzere Heribert’in evine gittim. Heribert’i daha önce KAOS O.B. toplantısındaki katılımından tanıyordum o kadar. Fakat evine girdiğim andan itibaren (aynı kentte yaşamadığımız için) yıllardır görüşemediğim bir dostumu görmüş gibi oldum. Sevecenliği, konukseverliği, ilgisi “Türk insanı konukseverdir” geyiğini tersten aklıma getirdi. (Uğur kıskanma önceki yazımın girişinde senden çok söz etmiştim bilgisayarıma gel bak inanmazsan) Şaka bir yana Uğur’u gördüğümüz ilk anda İstanbuluşma’nın bir fiyasko olmayacağını anlamıştık. (Seni seviyoruz Uğur) Aman aman neler yazıyorum. “Lambda’dan Uğur’a” neredeyse ilanı aşk ettiğim sanılacak.

Lambda, KAOS GL grupları uzun zamandır ayrı tellerden çalıyor görünse de amaç birliği hiçbir zaman unutulmadı sanıyorum. Daha önce yaşanan kimi tatsızlıklar iyi bir iletişim ağının olmayışı ve aynı kutupların birbirini itmesinden başkaca bir şey değildi. Gruplar ayrı kentlerde olmanın dezavantajından bir türlü kurtulamadılar. Kimi iktidar heveslilerinin yönlendirmeleri; beyin takımı, öncü, ünlü olma hevesleri nedeniyle ağır aksak işleyen iletişim ne umdurdu ne öldürdü. Diğer gruplar henüz yeni olmalarına rağmen aynı iletişimsizlik, kimin ne yaptığının bilinemeyişi, sonuç olarak; yanlış anlamalar neredeyse düşman kardeşler konumuna geliyorduk.

Ah efendim ne diyordum, İstanbuluşma. İstanbul. İstanbul sokakları, taşı, toprağı manti dolu. Mantı dedim de aklıma geldi, İstanbul’dan başka birde Kayseri’de varmış öyle diyorlar.

Almanya’dan Türk-Gay’in aramızda oluşu da ayrı bir sevinç kaynağı oldu. Sizi seviyorum Enver, Engin, Hatice. (El salladım ama tv de değiliz değil mi?).

Cumartesi-Pazar iki toplantı öngörülmüştü. Fakat ilk buluşmanın heyecanı olsa gerek biz cumartesini tanışma, kaynaşma amaçlı bir toplantı diye düşünmüşken, Cumartesi konuşup, görüş bildirme, Pazar deklare etme toplantısı olacakmış. Neyse problem etmedik. Her iki toplantıda bol bol konuşuldu.

Efendim neler mi konuşuldu ; az sonra......

Cumartesi toplantısında birlikte neler yapılabilir konusunda görüşler sunuldu. Hali hazırdaki projeler nelerdir, bu projeleri nasıl hayata geçirebiliriz, projelerin faydaları neler olabilir vs. Ayrıca sorunlarımız nelerdir. Gruplar birbirlerinden ne bekliyor. Konuşunca sorunun iletişimsizlik olduğu anlaşıldı ve bunu gidermek için öneriler sunuldu. Uygulamaya konuldu.(900’lü bir hat açılacak, cinsel problemlerinizi bana anlatıcaksınız, internette bir web sayfam olacak; nü fotoğraflarım ile yatak odam adlı müstehcen filmim izlenecek) .

İstanbuluşma yan yana nasıl duracağımızı, yan yana dururken özgünlüğümüzü nasıl koruyacağımızı, yan yana durmamızın gerekliliğini ve bunun çok iyi olacağını gözler önüne serdi.

Herşey güzeldi çok mutluydum, adım Polyanna’ydı, Kızıl Maske yan kitaptan taciz etmeseydi ne güzel olurdu.

Çatlak sesler çıkacaktır elbette, önemsiz. Önemli olan İstanbuluşma bir ilkti , herşeyin bir ilki vardır!(unutulmaz) Umudum konuşulduğu gibi “Baharda Ankara’da”, “BAHARANKARA” buluşmasının gerçekleşmesi ve planlı, programlı, sunumlu, söyleşili, gullümlü bir buluşmada, yeni projelerle gay aktivist hareketinin eşgüdümlenmesinin tam olarak sağlanmasında.

Bu arada adı geçen, geçmeyen İstanbul’da bizimle birlikte beyinlerini yoran, evlerini açan, sevgilerini sunan tüm arkadaşlara teşekkür yerine sevgi dolu selamlar. Arayın boyayın. Ah efendim ne diyordum İstanbuluşma (sabreden dervişe birileri mutlaka vermiştir).

Öpüldünüz.

 

Atilla A./Ankara

Sizlere mutlu bir aile-evinden (her ne demekse) sesleniyorum. Kafamda bin bir düşünce. Sonunda bir gay arkadaşımla eve çıkıyoruz. Binbir türlü zahmetli iş (kiralık bir eve yerleşmenin zorlukları) ve ekonomik sorunların bizi beklemesine rağmen mutluyuz. Bunları niçin anlattığımı merak edenler olacaktır. Yazının tamamını okumaya sabrı olanlar sabırsızlananlara anlatırlar umarım.

Geçen pazar KAOS GL toplantısını (mekan sorununu giderememize rağmen) kolayca unutacağımı sanmıyorum. Uzun bir süreden sonra yeni gay aktivistleri aramızda görmek hepimizi mutlu etti. Kimilerince aktivist sözcüğünü kullanmak için çok aceleci davranıyor olabilirim. Fakat inancım odur ki bir gay’in bizim gibi bir grubun toplantılarına katılıyor oluşu bile yeterli sayılabilir aktivist sözcüğünü kullanmak için.

Toplantıda kişisel sorun olarak adlandırdığımız ve hemen hemen hepimizin ortak sorunu yaşam alanlarımızda nasıl daraltıcı ve bunaltıcı anlar geçiriyor oluşumuzdu. Sırayla söz alan grup üyeleri eşcinsel olmamız nedeniyle yapmak isteyip yapamadıklarımız, düşünmeye bile korktuklarımız, yaptığımız için suçlandığımız, pişman edildiklerimiz üzerine kendi yaşamlarından, kişisel (!) sorunlarından söz ettiler. Sonuç olarak çoğunluğun kişisel problem olarak gördüğü (yalnızlık, açılma (comingout) süreci, aile, okul, iş, vs. de baskılanma, vb. gibi) problemlerin hiç de kişisel olmadığı ve hatta bunları bizim sorun olarak algılamamızın seksist düzenin kurumsallaşmış yapılarda karşımıza çıkışından başkaca bir şey olmadığı kanısına varıldı. Yazıyı yazan olarak en azından ben böyle düşünüyorum bu nedenle toplantı sonucunu böyle algılamam da çok olağan.

Bir türlü “sadede” gelemiyorum sordum soruşturdum henüz öyle bir gay bar yokmuş beni kandırmışlar heralde.

Toplantı bol konuşmalı, bol hüzünlü, bol gullümlüydü. Toplantı sonrası büyük bir çoğunluk yemeğe gittik. Yemek ve sonrasında söyleşiler, beyin fırtınası devam edip gitti. 13:30’da başlayan toplantı serüveni saat 19:30 olmasına rağmen bitmek bilmiyordu. Hergay bir bir ayrılıyor, ayrılmak zorunda kalıyordu. Ben ve birkaç arkadaşım eve dönmek konusunda oldukça isteksizdik. Eve heteroseksüel yaşamamıza (her ne demekse .....) (yalanlara, rollere, kimlik bunalımlarına .....) dönüş. Gerçeklerle yüzleşmek dedi birimiz. Hangi gerçekler. Seksist düzenin dayatmaları bizim gerçeklerimiz olamazdı, olmamalıydı.

Eve döndüm, mutlu yuvama(!), yedim, içtim kana kana içemedim. Hararetim yükselmiş ne içersem içeyim ferahlayamıyordum. Uyudum, uyandım, işe gittim, eve geldim.

Az önce G. Efendisiz ile telefonlaştım. Derginin yeni sayısı için hazırlıklar tam gaz devam ediyormuş; dizgiydi çeviriydi derken uğraşıp duruyorlarmış. Ben de İstanbuluşma yazısını nasıl ve neden yazamadığımı anlattım. “neyse o, zorlama kendini” dedi. Birde size anlatayım “yazımın” başına gelenleri, (sabreden derviş ...) okunsun!... istanbul dönüşü heyecanla kaleme kâğıda sarıldım. Ve el yazısı ile iki sayfa tutan bir giriş kısmı yazdım. Daha sonra işyerimdeki bilgisayarda hem yazdığım kısmı geçirdim hem de gelişme kısmına geldim. Fakat bilgisayar kullanmaktaki acemiliğim nedeniyle tüm yazım uçup gitti. Azimliydim , başka bir gün tekrar aynı işi sıfırdan yaptım ve ne yazık ki ikinci kez dosyamı “temizle”dim. Bir üçüncü kez başladığımda ise işyerindeki problemlerimin doruğa çıkması (iş yoğunluğu, gerginlik) ve eve çıkma sevdası nedeniyle pek yol katedemedim. Bu arada hevesim de (oldukça) kaçtı. Eğitim dosyası için yeni bir yazı da cabası bari onu tamamlıyim dedim. Anacığım 20 senelik bir öğrencinin görüşleri öyle böyle bir yazıya sıkıştırmaya gelmiyor. Sonuç olarak siz hâlâ İstanbuluşmayı okumak için başladığınız bu yazı ortaya çıktı. Ne diyordum ha efendim İstanbul’a gittik. Güzeldi. Havalar çok güzeldi. Beni bu havalar mahvetti.

 

Bu yazılar Kaos GL dergisinden www.kaosgl.com  alındı.