giriş sayfası < Hayat ve Mücadele
< Güzellik: Kent Işıkları
önceki sayfa

Ufuk Kuzey

Kent Işıkları -İzlenimleri 2

Güzellik

Lütfen, parmağıma değil, işaret ettiğim yere bakın!

Pazar sabahı Savoy'da kahvaltıdayız. Geceyi birlikte dışarıda geçiren Emrah, Nurkan, Burak ve evde okuyup dinleyerek geçiren Gürkan ve ben. Hemen her pazar burada başlıyoruz güne. İnsanların elektriğine göre kısa bir kahvaltı, gazete ve muhabbetin ardından herkes evlerine dağılıyor ya da tolerans sınırları yüksekse bütün gün birlikte geçiriliyor. Bu sabah ben kışım. Gürkan, sabırsız ve huzursuz. Emrah gidip geliyor... Aşırı neşe ile marazi hassasiyet arasında. Burak ve Nurkan gecenin hafifliğini atamamışlar, sürekli anlatacak ve gülecek bir şeyler peşindeler.

O sabah bir yenilik var Savoy'da. Yeni başlayan bir çocuk yapıyor servisi. Bunu başlangıçta fark etmiyorum. İsteklerimi sıralarken bir an başımı kaldırıp yüzüne bakıyorum. Yüzün yabancı olduğunu bile algılamıyorum. Karanlık ve yağmurluyum. Ne sesi, ne yüzü ve ne de varlığı beni bu elemanın yeni olması fikrine ulaştırıyor. Siparişimi verip dönerken bir an göz göze geliyoruz. O anda görüyorum onu ilk.

Sıradan bir yüz, hiçbir sıra dışı durum yok.

Gözlerine baktığımda belki Sıraselviler Caddesi'nde ilerlemekte olan bir otomobil tam o anda Savoy'un önünden geçiyor ve apartmanların arasından otomobilin camlarına düşen ışık kırılarak önce Savoy'un camlarına ve oradan da bu adamın gözlerine düşüyor. Ya da ışık ve gölgeden bağımsız bir aydınlık bu adamın gözlerini hiç terk etmemiş oluyor ve bunu ben o anda görüyorum.

Bozguna uğruyorum. Bir sabah şu anki bilincinizle çocukluğunuzun bir yaz sabahına uyanmak gibi. Gelecek yılların bütün bilgisiyle pencerenin önündeki çiçeklerin yapraklarında kırılan sabah güneşini izlemek, mutfakta hazırlanan kahvaltının ve demlenen çayın kokusunu duymak gibi... Bu adamın gözlerindeki ışıkta terk ettiğim her şey ışıldıyor. Gürkan hain hain gülüyor. Emrah bana daha sonra anlatacağı bir şeylerden söz ediyor. Yeniden masaya dönüyorum. Muhabbet almış başını gitmiş. Nurkan ve Burak sürekli konuşuyor. Hikayeler çok komik, detaylar gerçekten kopuk. Ben de onlara kaptırıyorum kendimi.

Sonra konu dönüp dolaşıp ibadete geliyor. Arkadaşlarım "güzelliğe" tapıyor. Uzun zamandır herkes sanki hep aynı şeylerden söz ediyor. Konu ne olursa olsun dönüp dolaşıp bazı anlara, boşalan pakette sigara arayan uzun parmaklara, bir gece kulübünün ışıklarında kısılarak etrafı izleyen derin yeşil gözlere, başın ani bir hareketiyle boyunda bir an için ortaya çıkan şah damarının atımına, gamzelerle süslü kalın kırmızı dudaklara geliyor. Kelimeler derinleşen soluklarla, yüzler garip gülümseyişlerin saldırısıyla, gözler karanlık gölgelerle bölünüp duruyor. Bütün bunlar öyle çok an, öyle çok moda fotoğrafı ve video kliple karışıyor ki gerçeklerden gerçek dışı bir güzellik doğuyor. Bu güzellik kuyusunda giderek daha derinlere inen arkadaşlarımın bakışları değişiyor. Kelimelerdeki dudaklar, eller, kollar, gözler, damarlar, bacaklar, saçlar, duruşlar, gülüşler öyle güzel ki... Sesler kafamın içinde yankılanmaya başlıyor. Masaya dönüp, "ibadetiniz bittiyse lütfen kahvaltımıza devam edebilir miyiz?" diyorum.


Belki
Belki başka hiçbir toplulukta olmadığı kadar dolaşımda bizim için "güzellik".
Biz derken elimin uzanabildiği ya da uzanamadığı benzerlerimden söz ediyorum. Emrah yıllar önce henüz on sekiz ya da on dokuzumuzdayken bana dönüp "güzellik beni öfkelendiriyor Ufuk" demişti. Uzun süre konuşmamıştık. Daha sonra ben uzun yıllar bu anı hatırlayacak ve yukarıda bir parçasını okuduğunuz öyküyü yazdığım günlerde ona bunu yeniden hatırlatacaktım. Geçen yıllarla birlikte "güzellik", en etkileyici ve karşı konulmazından en sıradan görünenine kadar bütün arkadaşlarım için olunamayan ya da sahip olunamayan her şey oldu.

Magazinlerin, moda fotoğraflarının, reklamların, popüler kültürün, televizyonun ve video kliplerin bize sunduğu ve dayattığı güzellik yalnızca bir ideaydı. Aynaya baktığımızda görmek istediğimiz adamın ne olması gerektiğini söylüyordu kulağımızda. Fakat asıl tehlike burada değildi. Tehlike, Emrah'ı ve beni yıllar önce anlayamadığımız halde yerimize çakan bir başka şeydeydi. Çünkü "güzellik"i belirleyen ya da saptayan her kimse ya da neyse aynı zamanda arkadaşlarımızı, evimizi, tercih ettiklerimizi ve reddettiklerimizi hatta aşık olacağımız adamı da belirliyordu. Güzelliğin yakın dostları, okuduğumuz çocuk kitaplarından hatırladığımız sevgi, mutluluk ve huzur değildi hayır. Güzelliğin yakın arkadaşı iktidardı.

Bir arkadaşım anlatmıştı. Yakın bir arkadaşı bir gün elinde bazı dokümanlarla gelir ve hepsini masaya yığarak, şimdi tam da hatırlayamadığım tarihsel bir dönemin güzel erkek figürlerini gösterir. Resimler, heykeller vs... Dönemin güzellik ikonlarının saptayıcı unsurlarını belirler tek tek. Ardından çıkarıp kendi fotoğrafını bunların yanına koyar. Arkadaşım bu çarpıcı karşılaştırmadan fazlasıyla etkilenir ve iki resmi karşı karşıya koyan arkadaşı der ki, "zaman farkıyla bir aşk tanrısı olmak yerine sadece herhangi bir adamım, bu işte bir terslik var."

Evet bu ülkede, cinselliğini bir suç ya da taç gibi değil, gerçek sakinliği, yalınlığı ve sıradanlığı içinde ele alıp sadece insani onuruyla yaşamakta direten eşcinsel çoğunluk hayatının büyük bölümünü yalnız geçiriyorsa bu işte bir terslik var. Ve bu terslik yeterince güzel olamamakta değil, artık hiçbir şeyi yeterince güzel bulamamakta gizli.

Kim bilir, güzellik ve mutluluk belki de iktidarın elini asla uzatamayacağı bir yerlerdedir. Herhangi bir kış günü, herhangi bir adamın gözlerine düşüveren ışığın bununla bir ilgisi olabilir mi?

 

Ufuk Kuzey'in başka yazılarla "Kent Işıkları -İzlenimleri" dizinin öbür bölümlerini
Mini Dev sitesinin GL Kültürü bölümünde bulabilirsiniz.


Tıklayın: önceki sayfa