Karantina Altında Yaşamak
Eşcinseller bedelini ödedikleri sürece saygın,
bedelini ödedikleri sürece haklara sahip ve bedelini ödedikleri sürece eşitler.
Ufuk KUZEY
Geçenlerde Olympic Voyager gemisiyle Kuşadası'na gelen yüzlerce
Amerikalı ve Avrupalı turist, eşcinsel oldukları için sınırdışı edildi.
Olayı
takip edemeyenler için kısaca özetlersek, Kaliforniya merkezli "RNS Gey Kulübü"nün
bir organizasyonuyla Kuşadası'na gelen 833 eşcinsel turist, Efes Antik Kenti'ni
gezmek üzere tur otobüslerine binerek Selçuk'a doğru yola çıkar. Ancak, turistlerin
Efes harabelerini ziyaret etmelerine kaymakamlıkça izin verilmez. Turistler
polis eşliğinde gerisin geriye gemilerine dönmeye zorlanır. Tura katılmayarak
gemide kalan turistlerin Kuşadası çarşısına inmelerine de Gümrük Müdürlüğü tarafından
izin verilmez. 833 turist, sadece eşcinsel oldukları için sınır dışı edilir
ve gemi Rodos'a doğru yola çıkar. Kuşadası esnafından yaklaşık 200 kişi durumu
protesto etmek amacıyla bir gösteri yapar. Durumdan, "uzak bir köy"de olduğu
için son anda haberdar olan Sayın Bakan ise gemiyle bağlantı kurarak rotayı
İstanbul'a çevirmeyi başarır. İstanbul'da olağanüstü güvenlik önlemleri ile
karşılanan turistlere bir güvenlik ordusu eşlik eder.
Bu olay, basit bir alt
okumayla bile "medeni" toplumların ve "demokratik" sistemlerin karanlık yüzüne
ayna tutuyor. Kırkpınar güreşleri sırasında İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan
"eşcinsellerin topluca dolaşmaları"na yönelik bir genelge bu kez karşımıza Kuşadası-Meryemana
ekseninde dikiliyor. Genelge, hatırlayacağınız gibi bu yılki Kırkpınar güreşlerine
izleyici olarak katılmayı planlayan eşcinsel gruplara yönelik olarak çıkarılmıştı
ve "milli değerleri, örf ve ananeleri korumak" ile başlayan bir dizi klişe argüman
ile destekleniyordu. Ancak argümanlar kimden neyi koruduğumuz konusuna bir türlü
açıklık getirmiyordu. Getiremiyordu, getiremez de..
Çünkü genelgenin kökeni
bir dizi önyargıya dayanıyor. Hadi bu konuyu geçtik diyelim. Kırkpınar'dır falandır
filandır, ayıptır ayıp olmasına ancak kolu kırdık yen içinde bıraktık diyelim...
Peki ya Kuşadası'ndaki saçmalığı ne ile açıklayacağız? Meryemana kutsal bir
mekansa, bu kutsallığı resmi dinini İslamiyet olarak saptayan bir sistem mi
koruyacak? Hem de kendi inanç sistemlerinin haccı olan bu mekanı ziyaretleri
önlenen Amerikalı ve Avrupalı turistler karşısında? Bu yaklaşımdaki saldırgan
tavır tüylerimi diken diken ediyor. Bir araya gelerek yağlı güreşleri izleyecek
ya da Efes Antik Kenti'ni ziyaret etmek isteyen eşcinseller sistemin neresine
çomak sokmaktadır ki tepki neredeyse bir çeşit cadı avına dönüşmektedir? Nasıl
bir eşcinsel portre toplumun bilinç dışından bu kişilere sırıtmaktadır ve bu
gülümsemede o kişiler neler görmektedir? Çok da zorlamaya gerek yok elbette
ki... Çok uzaktan baktıkları "eşcinsellik" fotoğrafında, sapıkça cinsel eğilimler
içinde olan, sadece seks ile ve seks için yaşayan, "bulaşıcı" bir hastalıktan
muzdarip, ahlaksız insanlar onlara bir kuru kafanın ifadesiyle gülümsüyor. İçinde
yaşadığımız sistem şu aşamadan sonra görüntüde paçayı kurtarmak için ne yaparsa
yapsın bir kez şapka düşmüştür ve kel görünmüştür. Kimse temel insan haklarından,
eşitlikten, farklı renklerin harmonisine dayanan demokratik bir sistemden gönül
rahatlığıyla söz etmesin.
İşin bir de durumu protesto eden Kuşadası esnafı tarafı
var tabii... İşin esnaf tarafı bir yandan da turu düzenleyen "RNS Gey Kulübü"
ile birleşiyor. Nasıl mı? Kazanç bazında. Kapitalist pazar bazında. Pastadaki
yeni "eşcinsel" hedef kitlenin oluşturduğu ağız sulandıran dilim bazında.
Kuşadası
esnafı, bir süredir bekledikleri ve kârlı bir satış yapmayı planladıkları bu
kafileyi çarşıya sokmayan sisteme karşı protesto düzenliyor. Kuşadası esnafının
da, Kuşadalılar'ın da, Türkiye'nin diğer illerinde yaşayan pek çok insanın da
temelde sadece eşcinsel oldukları için sınır dışı edilen insanlarla ilgili ciddi
rahatsızlıkları yok. Bugüne değin hiçbir esnaf grubunun eşcinsellere yapılan
haksızlıkları protesto ettiklerine tanık olmadık. Bırakın esnafları, öğrencileri,
memurları, dernekleri, vakıfları ve diğer sivil toplum örgütlerini de... Kuşadası
esnafının güdümlü hoşgörüsü, toplumsal çifte standardımıza ve toplumsal ikiyüzlülüğümüze
işaret ediyor. Kişisel çıkarlarımız söz konusu olduğunda, "örf, adet, gelenek
" üst başlığıyla ifade ettiğimiz önyargılarımızı tedavülden kaldırabiliyoruz.
Mükemmel... Altın yumurtlayan bir tavuk yumurtladığı sürece kümeste kalmayabilir.
O zaman dilimini bizimle, evimizde, otelimizde, gezi alanlarımızda, ticarethanelerimizde
geçirebilir. Hele bir yumurtlasın bakalım sonrası Allah kerim...
İşin bir de
global yönü var tabii. Onu da RNS ya da POP, PPM, TNT ya da adı her neyse geylere
özel servis sunan kurumlar üzerinden görebiliyoruz. Şöyle ki: Geyler bir süredir
Amerika ve Avrupa pazarı için yağlı bir lokma durumunda. Çünkü oralarda da kişisel
özgürlük Türkiye'deki kadar olmasa da geyler için satın alınabilir bir şey.
Doğuştan sahip olunabilir bir şey değil. Ne kadar çok kazanırsanız farklılıklarınız
nedeniyle başınıza gelecek sorunların oranı o derecede azalır. (Örneğin eğer
Bülent Ersoy'sanız televizyonda ezan okuyabilir, çocuk emzirebilir, gelin olabilir,
gerdeğe girebilir, baş örtüsü takarak ibadet edebilirsiniz ve kimsenin de manevi
duyguları bundan dolayı incinmez. Eşcinsellik konulu bir yazıda kendisinden
söz ettiğim için özür dilerim) Bu nedenle eşit yaşamayı tercih eden geylerin
çoğu kez mecburen yaşam standartları yüksek. Üstelik evlilik, çocuk ve aile
kavramlarına uzak olduklarından alım güçleri de aynı oranda yüksek. Modayı,
teknolojiyi, seyahati, en genel ifadesiyle tüketimi seviyorlar. Buna bir de
"alt kültür" olmanın özel psikolojisini eklediğinizde, sistem için özel ve ağız
sulandırıcı bir hedef kitleye dönüşüyorlar. Turu düzenleyen "RNS Gey Kulübü",
bu işi yapan pek çok benzerlerinden biri. Ve eşcinsel müşterileriyle olan ilişkisi
Kuşadası esnafından daha farklı değil. Amerikan toplumunun sokaktaki adam bazında
hâlâ ne kadar homofobik, farklı renkler konusunda Türkiye'dekileri aratmayacak
ölçüde çifte standartlı olduğunu hatırladığımızda, RNS gibi gey kulüplerinin
varlık nedenini anlamamız da kolaylaşıyor. Eşcinseller bedelini ödedikleri sürece
saygın, bedelini ödedikleri sürece haklara sahip ve bedelini ödedikleri sürece
eşitler.
Bundan bir süre önce Kuşadası kıyılarına turistik bir gemi yanaştı.
İçinde kim olduklarını, ne olduklarını bile tam olarak bilemediğimiz bir grup
insan vardı. Bu insanların bize ahlâki bir hastalık bulaştırma ihtimali vardı.
Bizi dejenere edebilir, taşıdıkları hastalığın kurbanı kılabilirlerdi. Bu nedenle
onları karantinaya alarak bir başka kıyıya gitmeye zorladık. Sonra "elalem ne
der?" diye utanarak onları bir başka limanımıza davet ettik. Özürler diledik.
Kırmızı halılar serdik önlerine. Küçücük çocuklara sundurduğumuz lokumlarla
şirinlik yaptık. Çünkü prestijimiz, girmeyi düşündüğümüz Avrupa Topluluğu ve
dünya turizm pastasındaki payımız tehlikeye girmişti. Bu olay özelinde biz,
sokaktaki insan, Allah'a şükür(!) eşcinsel olmadığımız için çoğunluğa dahildik.
Bir grup insana uygulanan engizisyon kararları bizim dışımızda bir yerlerde
uygulanmıştı, demek ki sanaldı. Ancak gün geçmiyor sessiz kaldığımız sistem
bizim de içinde olduğumuz bir grubu azınlık kılmasın. Ortadaki sorun eşcinsellerin
değil, kendini onlardan ayıran herkesin sorunudur. Ortadaki sorun, eşcinsellerden
değil, "farklı" olana baktığında gözleri kamaşan ve batma hissi duyan bir miyop
astigmatın şık durmayacağını düşündüğü için gözlük takmayı reddederek karanlıkta
oturmayı tercih etmesinden kaynaklanmaktadır. Ortadaki sorun hepimizin fark
etsek de etmesek de karantina altında yaşıyor oluşumuzdadır.
Kaos GL dergisi, Aralık 2000, sayı 6
|