Olguların çoğunun sosyo-ekonomik düzeyleri orta olarak değerlendirilmiştir. Olguların sekizi Adana, ikisinin Antakya olmak üzere hepsinin kent-merkezinden geldiği saptanmıştır. Hiçbir olgu başvuru anında düzenli duygusal ya da cinsel ilişki yaşadığını bildirmemiştir. Tam eşcinsel deneyim yaşadıklarını belirten 5 kişiden birisi cinselliğin yanı sıra duygusal yakınlığın da ilişkilerine eşlik ettiklerini belirtmişlerdir.
Aşağıda belirtilen başvuru nedenleri en önemli olarak kabul edilen yakınmaya göre düzenlenmiş olup ilk görüşmenin sonunda bildirilen nedenlerdir. İlk görüşmenin başında olguların tümü, yakınma olarak karşı cinse ilgi duymadıklarını bildirmiş ve değişmek istediklerini belirtmişlerdir. İlk görüşme sonunda terapi hedefi olarak ancak 1 kişi karşı cinse ilgi duyuma istediğini sürdürmüştür.
Cinsel işlev bozukluğu yakınması olan dört başvuranın hepsinde cinsel istek azalması vardı ve ek olarak birisinin erken boşalması vardı. TARTIŞMA:Bu yazıda 10 eşcinsel olgunun bazı özelliklerinden ve terapi süreçlerinden kısaca bahsedilmiştir. Olgular geriye dönük tarandığından ve katılanların sayısı az olduğundan bilgiler kısıtlıdır ve özellikle terapi sonuçları objektif araçlarla ölçülememiştir. Bu nedenle bulgular daha çok klinik gözlemlere dayanmış olup, tartışmayla iç içe geçmiştir. Ancak yazının bilimsel niteliği korunmaya çalışılmış ve kültürel çerçevede tartışılmaya çalışılmıştır.Eşcinsellik bir çok ülkede benzer yaygınlıkta görülürken, kimi toplumlarda bu kavram tümüyle yadsınır. Bazı toplumlar diğerlerine göre daha kabul edicidir.12 Batılı gelişmiş ülkelerde oldukça iyi örgütlendikleri görülen eşcinseller, bu sayede kendi haklarını koruyabilmekte karşılaştıkları sorunlarla (izolasyon, iş bulma güçlüğü, eşcinsellere özel eğlence yerleri) daha kolay başa çıkabilmektedirler. Terapistler de bu tür organizasyonları hem eşcinsellerin hem de ailelerinin sorunlarının çözümünde destek amaçlı kullanmaktadırlar. Ayrıca bu ülkelerdeki eşcinseller kendilerine özgü cinsellik, daha sosyal bir hayat gibi özelliklerin görüldüğü bir alt kültür oluşturmuşlardır.13 Türkiye eşcinseller açısından bakıldığında daha çok reddedici ülkeler grubuna yakın gibi görünmektedir. Bu tür toplumlarda cinsiyet rolleri "gender roles" kesin sınırlarla ayrılmıştır ve kadınsı davranan erkeklere tepki vardır ve karşı cinse ait davranışlar göstermekle eşcinsellik eş tutulur. Hatta maço kültürlerde "aktif rolde" (insertor) cinsel ilişki çoğunlukla erkek baskınlığının bir özelliği gibi görülür ve "pasif roldekiler" (insertee) eşcinsel olarak nitelenir.12 Bir çok eşcinsel, ülkemizde halen çok önemsenen evlilik, çocuk sahibi olmak, din ve ahlâki değerlerin baskısı altında ciddi içsel çatışmalara ve sosyal baskılarla karşılaşmakta ve kişi kendisini eşcinsel olarak nitelemekte bile güçlük çekmekte, diğer bir deyişle "kendini bulma" süreci çok daha zor ve uzun olmakta ve homofobik özelliklerin yerleşimi kaçınılmaz olmaktadır. Daha önce sözü geçen, batılı ülkelerdeki eşcinsel destek kuruluşlarından yoksun olan bu grup daha sıkıntılı ve depresif, yer altında kalmış bir alt kültürü yaşamaya mahkum kalmaktadır.14,4 Kliniğe başvuranların hepsinin ergen yaş grubunda yer alması belki de daha önce sözü edilen "isimlendirme ve kendini bulma" sürecinin genellikle bu dönemde yaşanıyor olmasına bağlı olabilir. Masters ve Johnson'a 10 yılda 54'ü erkek 13'ü kadın 67 eşcinsel, heteroseksüel olmak için başvururken, aynı süre boyunca 81 eşcinsel çift cinsel işlev bozukluğuyla başvurmuştur. Masters ve Johnson cinsel işlev bozuklukları için eşcinsel olmayanlara uyguladıkları terapiyi aynen kullanmış ve olumlu sonuçlar aldıklarını bildirmişlerdir.6 Kliniğimize başvuran olgular batı ülkelerindekilere benzer şekilde en sık cinsel işlev bozukluğundan yakınmaktadırlar. İlk başvurudaki yakınmalarında; bütün olgular heteroseksüel olmak istediklerini belirtmişler, ancak aynı görüşmenin sonunda, durumlarının ve duygularının normalize edilmesi ve kabul edici bir yaklaşımın ardından yalnızca bir kişi terapi hedefi olarak heteroseksüel ilişki kurmak istediğini sürdürmüştür. Yoğun homofobik özellikleri olduğu görülen bu olgu, anne ve babasını memnun etmek için değişmek istediğini belirtmiştir. Diğerleri cinsel işlev bozukluğu ya da diğer uyum sorunlarından yakınmışlardır. Cinsel işlev bozukluğu tanısı konulan 4 olguda da cinsel işlev bozukluğu olarak isteksizlik olması George ve Behrendt'in yayınladığı sonuçlarla uyumlu olarak değerlendirilebilir.15 Katılanların çoğunluğu çeşitli kereler heteroseksüel fantezilerle mastürbasyon, heteroseksüel ilişki gibi yöntemleri deneyip ("kendilerini zorlamışlar") bundan memnun kalmadıklarını belirtmişlerdir. Olguların biri dışında hepsi eşcinsel deneyimde bulunmuştu (mastürbasyon ya da cinsel deneyim). Hepsinin fantezileri eşcinsel içerikliydi. Olguların psikopatolojilerine bakıldığında erkek eşcinsellerden bir tanesine borderline kişilik bozukluğu tanısı kondu. Olguların hepsinde çoğunluğu eşcinsellikle ilgili stres etkenlerinden kaynaklanan anksiyöz ya da depresif semptomlar vardı. Ancak yalnıza bir kadın eşcinsel majör depresyon tanı ölçütlerini karşılıyordu. Literatüre bakıldığında yapılan çalışmaların çoğunluğu, kişilik ya da diğer psikopatolojilerin homoseksüellerde daha fazla görülmediğini, sosyal ve psikolojik uyumsuzluğun da heteroseksüellerde benzer oranlarda görüldüğünü vurgulamaktadır. Buna zıt yayınlar bulunmakla birlikte bunlar daha çok yöneliminden memnun olmayan ya da karşı cinse ait davranış özellikleri gösteren grupları içeriyor gibi görünmektedir. 10 olgunun 5 tanesi daha önce eşcinselliklerine bağlı olarak sıkıntı duydukları için psikiyatriste başvurdukları; bunlardan ikisinin ilk görüşmeden sonra kliniğimize sevk edildiği, geri kalan üçüne sıkıntıları için selektif seratonin reuptake inhibitörü başlandığı saptanmıştır. Üç olgu da eşcinsellikle ilgili sorunlarına değinilmediğinden yakınıp ilaçlarını kısa süre sonra kesmişlerdi. Terapide karşılaşılan bu tatminsizlik belki de terapistlerin homofobilerinin ya da konuyla ilgili deneyimsizliklerinin sonucuydu. Özgeçmişlerdeki önemli kabul edilebilecek bir nokta 10 olgudan beşinde cinsel taciz öyküsü olması idi. Taciz edenlerin hepsinin aile içinden (baba-kuzen gibi), erkek ve uzun süreli olduğu saptanmıştır. Cinsel tacizin eşcinselliğe neden olabileceği ya da cinsel rol karmaşasına yol açabileceğiyle ilgili yayınlar bulunmaktadır.16 Terapi süreci incelendiğinde; yoğun bir sıkıntı içinde ve güçlükle sorunlarını açmaya çalışan grup öncelikle daha rahat konuşmaları konusunda cesaretlendirilmeye çalışıldı. Yaşadıkları, duygu ve düşünceleri normalize edildi ve eşcinselliğin topluma ters düşmekle birlikte saygın bir seçenek olarak yaşanabileceği vurgulandı. Heteroseksüel ilişki kurabilmeye istekli tek olgu, zaten farkında olmadan yapmaya çalıştığı orgazmik yeniden koşullanma yöntemini daha düzenli uygulama ve Bancroft'un önerdiği geçiş fantezilerini kullanma konusunda cesaretlendirildi. Bütün olgulara eşcinsellikle ilgili korkular, aids ve diğer olası riskler konusunda bilgi verildi. Toplumdan izolasyonlarını önleyici önerilere ek olarak ihtiyaç duyanlarla öz-güven arttırıcı çalışmalar yapıldı. Cinsel işlev bozukluğundan yakınan 4 olguya davranışçı cinsel terapi önerilerinde bulunuldu. Kadın eşcinsel başvurunun sağaltımında; kendisini terk eden kız arkadaşının ardından yaşadığı majör depresyon tanı ölçütlerini karşılayan belirtilerinin giderilmesine ağırlık verildi. Henüz eşcinsel deneyimi olmayan ve yalnızca fantezilerinde erkeklere ilgi duyduğunu belirten 15 yaşındaki iki ortaokul öğrencisine cinsel tercihi konusunda aceleci davranmaması önerildi. Fantezilerinde heteroseksüel ilişkilere de yer vermesi önerildi. Ancak eşcinsel yöneliminin hemen hemen tamamlandığı göz önüne alınarak ileride homofobik özelliklerinin gelişmesini engellemek amacıyla eşcinsel duygu ve düşünceleri normalize edildi. Olguların annelerine, çocuğuna model olabileceği düşünülen baba-dayı vb. daha çok vakit geçirmesi konusunda önerilerde bulunuldu ve olgular takibe alındı. Bu on olguya uygulanan terapi objektif kriterlerle izlenmemiş olmakla birlikte terapistlerin izlenimine göre olguların 1-2 seansta anksiyete ve depresif yakınmaları hızla kaybolmuş, bunun yerine büyük şehirlere taşınma, cinsel işlev bozuklukları ile ilgili terapistle çalışma, üniversiteyi kazanma, yeni partner bulma, kendine daha fazla güven duyma gibi somut çözülebilecek sorunlarla çalışılmaya başlamıştır. Sağaltım sırasında karşılaşılan güçlükler aşağıdaki biçimde özetlenebilir:
Sonuç:Eşcinsellik çoğunlukla zor ve acı dolu bir sürecin sonunda oluşan bir durumdur. Artık patolojik kabul edilmeyen bu cinsel yönelim biçimini yaşayan insanlar, çoğunlukla kültürel ve toplumsal baskılardan kaynaklanan zorluklar yaşamakta, bu grubun bir kısmı sorunları için psikolojik danışma ya da sağaltıma gerek duymaktadır. Yönelimden, çevreden kaynaklanan baskıların yanı sıra, cinsel işlev bozuklukları da bu grubun yoğun olarak yaşadığı güçlükleri oluşturmaktadır. Bu konuyla ilgili yeterli eğitim almış, homofobik özellikleri olmayan ya da bu özelliklerinin farkında olan, eşcinsel alt-kültürüne saygılı, yargılayıcı olmayan terapistler, cinselliğinden nefret eden, kendine güvenini kaybetmiş insanlar yaratmak yerine, uyumlu, mutlu, üretken, cinselliğini ve sevgisini kendi tercihi doğrultusunda kullanabilen insanların oluşmasına katkıda bulunacaklardır. Yazıda sözü geçen olgularla ilgili yorum ve tartışmalar, eksikliklerine rağmen, daha kapsamlı yazı ve araştırmalar için bir başlangıç olması umuduyla yazılmıştır. | Kaynaklar:
Kaos GL Dergisi, Subat - Mart 2000, sayı 2 | Tıklayın: önceki sayfa | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||