anasayfa
< Kosmos < Psikoloji, Psikiyatri ve ...
önceki sayfa

Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği ile Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği'nin birlikte düzenledikleri III. Cinsel Sorunlar ve Tedavileri Kongresi 26-28 Kasım 1999'da İstanbul'da gerçekleştirildi. Kongrede "yaşam boyu cinsellik" ana başlığı altında çocukluktan yaşlılığa kadar cinselliğin psikolojik, organik, sosyal, hukuksal ve etik açısından değerlendirilmesi yapıldı. Konular; konferans, sempozyum ve çalışma grupları şeklinde işlendi. Kaos GL'nin de davetli olduğu "Eşcinsellik" başlıklı forum 28 Kasım Pazar günü Dr. Nesrin Yetkin'in yönetiminde gerçekleştirildi. Kaos GL temsilcisinin yanı sıra Dr. Sinan Düzyürek, Ailen Lawrence ve Psikolog Ayşe Kayhan konuşmacı olarak katıldılar.

Psikoloji, Psikijatri ve Eşcinsellik

Murat Yalçınkaya

Eşcinsellik ile Psikoloji ve Psikiyatri bilimlerini bir arada düşünmek her zaman sorunlu ve şüphesiz eşcinseller için de oldukça sancılı olmuştur. Psikiyatri ve psikolojinin diğer bilimlerden farklı olarak, ele aldığı konunun (akıl hastalığı, uyumsuzluk, normlardan sapma vb.) tanımlanmasının zorluğu ve bu tanımlar üzerinden geliştirilen tedavi yöntemlerinin her zaman tartışılabilir olması, sözünü ettiğimiz sorunu daha da çetrefilleştirmiştir. Psikiyatrinin ve psikolojinin çalışma alanından söz edildiğinde "kendi keşfettiği hastalığı tedavi eden tek meslek" diye espriyle atıfta bulunulması belki de durumu daha açık bir şekilde ifade etmektedir.

Bir "sapkınlık" olarak eşcinselliğin kavramsallaştırılması ise bizlere bu bilim dallarının hediyesi olmuştur. Ahlaksızlık, günah, insan soyunun geleceğini ve toplum düzenini tehdit etme gibi nitelendirmelerle anılan eşcinsellik, bir sapkınlık olarak tanımlandığında, tüm önyargılar ve farklılığa karşı duyulan nefret, bilimin, sözümona güvenli ve hakkında kuşku duyulamayacak, hakikat kisvesine bürünerek ortaya çıkmıştır bu kez de. Eşcinsel eğilimleri olan bireylerin sağaltılarak toplum düzenine adaptasyonları ise kendini toplumun normlarının devamını sağlamaya adamış olan psikiyatristlerin ve psikologların birincil görevleri haline gelmiş, eşcinsellik bir "suç'tan çok artık bir hastalık olarak algılanmaya başlamıştır.

Tabi artık durum batıda böyle değil, 70'li yılların ortasından itibaren eşcinselliğin bir hastalık olarak kavramsallaştırılmasına karşı geliştirilen argümanlar, eşcinsel hareketin gelişmesi ve eşcinsellerin kendi adlarına konuşmaya başlamalarıyla birlikte sonuçlarını vermeye başladı, ilk olarak Psikiyatristlerin "kutsal kitabı" olarak adlandırılan DSM'den eşcinselliğin çıkarılmasıyla başlanan süreçle, eşcinsellerin heteroseksüel dünyaya tekrar hediye edilmeleri için sağaltma fikri, eşcinsellerin kendileriyle barışmaları, açılmaları gibi sorunlarıyla başa çıkmakta yardımcı olmaya dönüşmüştür.

Eşcinsellik ne bir hastalıktır ne de moral bir yoksunluktur. Sadece toplumdaki bir azınlığın sevgiyi ve cinselliği ifade tarzıdır. Gey erkeklerin ve lezbiyenlerin ruhsal olarak sağlıklı oluşu bir çok araştırma ile belgelenmiştir. Araştırmalar cinsel yönelimin temelinin yaşamın ilk yıllarında, hatta olasıkla kısmen doğumdan önce, atıldığına işaret etmektedir. Eşcinselleri "onarma" girişimleri piskolojik üniformaya bürünmüş sosyal önyargıdan başka bir şey değildir. Cinsellik ve cinsel yönelim, varlıığımızın temel unsurları olarak kişisel kohefizik duygumuzun ve dünyada rahat ediş düzeyimizin önemli belirleyicileridir.

Cinselliğin bir hastalık veya ahlâksız olduğu varsayımı, bu azınlığa dahil bireyler için kendini ifade etme, sevme ve insan bağlığının en derin formlarını acı çektirici bir suçlanma ve kendinden nefret etme yoluyla boğan bir duygusal, sevisel ve spirituel hapishane yaratır. Sağlıklı ve kendi insanlığı ile barışık heteroseksüeller, eşcinseller nedeniyle içsel tehdit yaşamazlar. Sağlıklı heteroseksüeller eşcinselleri baskılama gereği duymazlar. Sağlıkıl heteroseksüeller eşcinselleri "onarma"ya kalkışmazlar. Bugün toplumun karşısındaki esas mesele neden insaların birbirini belli bir şekilde sevdikleri veya bu sevgiyi aradıkları değil, nasıl olup da bazılarının sevmekte bu kadar yetersiz olduğudur.

Amerikan Psikoloji Birliği
26 Şubat 1990 tarihli deklarasyonundan

Kaos Gl dergisi sayı 5, Ağustos Eylül 2000'den alındı.

İstanbul'da Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği ile Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği'nin ortaklaşa düzenledikleri III. Cinsel Sorunlar ve Tedavileri Kongresi'nin önemli etkinliklerinden biri de eşcinsellik teması etrafındaki bilimsel bildiriler, çalışma grupları ve bir forumdu. Eşcinselliğin Türkiye'de akademik bir platformda ilk kez tartışmaya açılması kongrenin uzmanlar açısından olduğu kadar bizler için de önemini arttırıyordu. Çünkü, Batıdaki eşcinsellik ile ilgili literatür her ne kadar ülkemizde izlense de, ahlaki ve politik önyargılar nedeniyle olsa gerek, hâlâ eşcinselliği tedavi etmek gerektiğini düşünen psikiyatrist ve psikologların sayısının bir hayli kabarık olduğu çok açık.

Kongrenin ikinci gününde, özellikle eşcinsel bireylerin psikoterapileriyle ilgili çalışmalarını halen Amerika'da sürdürmekte olan psikiyatrist Sinan Düzyürek, eşcinselliğin psikoloji ve psikiyatri tarihi içinde kavramsallaştırılmasındaki farklılıkların izini sürerek, eşcinsel bireylerin psikolojik süreçlerinin, homofobinin bir terapi sürecini nasıl etkileyebileceğinin ve eşcinsel bir bireyle çalışan bir terapistin nelere dikkat etmesi gerektiğinin üzerinde durarak, kendi araştırmalarından ve literatürdeki araştırmalardan söz etti. Bildirisini sunmadan önce dinleyicilere dağıtılan bir makalesinin kimi bölümlerini dergimizde yayınlamak için izin aldığımızdan sunuşun ayrıntılarına girmeyeceğim.

Kongrenin üçüncü gününde ise sabah sadece alandaki uzmanlara açık olan çalışma gruplarını da yine Düzyürek yönetti. Öğleden sonraki oturumda ise "eşcinsellik" başlığı altında bir forum düzenlendi. Forumu psikiyatrist Nesrin Yetkin yönetti. Katılımcılar ise Sinan Düzyürek, psikolog Ayşe Kayhan, Human Right Campaign organizasyonundan Ailen Lawrence ve Kaos GL'nin temsilcisi olarak ben idim.

Nesrin Yetkin ilk sözleri Amerika'daki ve Türkiye'deki eşcinsel organizasyonların temsilcilerine verdi. Ailen Lawrence*, Stonewall'u bir direniş noktası olarak aldığı konuşmasında, o tarihten bugüne kadarki Amerika'daki gey lezbiyen hareketinden ve kazanımlarından söz etti. Kaos GL adına benim yaptığım konuşmada ise öncelikle Kaos, Lambda ve Sappho'nun Kızları gruplarının oluşma süreçlerine ve bugüne kadarki etkinliklerine değindim. Daha sonra da bu organizasyonların eşcinsel ve heteroseksüel bireyler için neden önemli olduğuna, Türkiye'de eşcinsel bireylerin yaşadığı sorunlara, psikiyatristlerin tavrına vurgu yaptım. Sinan Düzyürek de batıda çoktan tartışılmış ve üstünde anlaşılmış bir konun burada tartışma konusu olmasını yadırgadığından ve psikiyatristlerin eşcinsel bireylerle ilgili yaklaşımlarından söz etti. Psikolog Ayşe Kayhan her terapistin kendisiyle ilgili öğrenmek zorunda olduğu çok şey olduğuna değinerek, alanda çalışan uzmanların beraber çalıştıkları eşcinsel bireylere zarar vermemeleri için önkabullerinden ve önyargılarından sıyrılmaları gerektiğini söyledi.

Kişisel tarihlerimiz düşünüldüğünde, yaşadığımız toplumda kendini keşfetme, açılma, bir yaşam tarzını oluşturma sürecinin zorluklarıyla bahsetmeye çalışırken ya da eşcinselliğimizden bağımsız sorunlarımız dolayısıyla başvurabildiğimiz psikologlar ve psikiyatristlerin kendi alanları içinde düzenledikleri kongrede eşcinsellik konusunu ele almalarının önemli bir başlangıç olduğunu ve bunun toplumdaki önyargıların ve önkabullerin aşılmasında da önemli bir aşama olduğunu düşünüyorum.

Forum sonrasında konuştuğumuz birçok psikiyatristin de diyalog kurma istekleri umut vericiydi. Bundan sonra dergimizde ve başka platformlarda psikiyatri, psikoloji ve eşcinsellik, konusunda yayınlanacak yazıların ve yürütülecek tartışmaların daha çok mesafe almamızı sağlayacağını düşünüyorum. Bu nedenle de bu kısa haber yazısının tüm eşcinsellere, psikiyatristlere, psikologlara tartışma için de bir çağrı olduğunu belirtmek isterim.


* Kongrenin hemen sonrasında dergi baskıya verileceği için bir çırpıda yazılmaya çalışılmış bu yazının en önemli eksikliklerinden biri de katılımcıların konuşmalarını bir cümleye indirgeyip, kuşa çevirmek oldu. Oldukça zengin bir içeriğe sahip olan konuşmaları ve tartışmaları bundan sonraki, olmasını umduğumuz, tartışmalarda ve yazılarda daha ayrıntılı iletebileceğimizi ve bu yazının haber yazısı olarak - özellikle de katılımcılar tarafından - algılanılmasını dilerim.

Kaos GL, sayı 1, Aralık-Ocak 1999-2000


Tıklayın: önceki sayfa