Transseksüellik bahsi üzerine 3
Sanem AKAY / İzmir
Şu ya da bu gerekçeyle cinsiyet değişimine yönelik alınan psikiyatrik rapor, hastaya endokrinoloji bölümünün, dolayısıyla hormon tedavisinin kapısını açar. Hastanın durumu endokrinoloji konseyinde de görüşülür. Bu arada servisi veren hastanenin konuyla ilgili bölümlerinden gelen uzmanların oluşturduğu “Cinsiyet Tespit Komisyonu”nca bir rapor hazırlanır. Hastanın tetkik edilen biyolojik, fiziksel ve psikolojik özellikleri sıralanıp cinsel kimliği belirtilir. Ancak öncelikle 1- Hastanın göreceği tedavilerin etki ve istenmeyen etkilerinin anlatılması, yapılacak işlemler hakkında yazılı ve imzalı onayının alınması, 2- Cerrahi girişimden önce hormon tedavisi altında durumunun ruhsal ve organik yönden tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir. Cerrahi girişimden önce en az bir yıl hatta iki yıl süreyle hormonal tedavinin uygulanması ve sonucunda ortaya çıkacak değişikliklerin ruhsal ve organik yönden incelenmesi hakikaten büyük önem taşımaktadır. Olumlu değişikliklerin yanısıra istenmeyen ve hatta hayati tehlikelerin de ortaya çıkabileceğini bilmek gerekmektedir. Zaten bu durum, hastadan imzayla alınan onay raporunda da açıkça belirtilir. Hastanenin sunduğu ve hastanın kabul ettiği tedavi yaklaşımlarıyla ilgili şu bilgiler verilmektedir: Cinsiyet değiştirme geri dönüşü mümkün olmayan bir cerrahi tedavidir. Cerrahi tedaviden önce iki yıl kadar ve sonrasında istenen cinse ait özelliklerin devamı için ömür boyu hormon tedavisi görmek gerekir. Erkek ts.lerde estrojen tedavisi altında memeler ve meme başı büyür. Estrojen, cinsel arzuyu azaltır; prostat, penis ve testisler küçülür. Bulantı, safra kesesi bozuklukları, tromboemboli, migren ve epilepsi nöbetlerinin ağırlaşması, hipertansiyon, kan yağlarında artma, meme kanseri ve pulmoner emboli gibi istenmeyen etkiler ortaya çıkabilir. Bu nedenle ilacın dozunu azaltmak hatta tedaviyi kesmek gerekebilir. Bu durumda kadın cinsine ait özellikleri sürdürmek mümkün olmaz. Cinsiyet değişikliğinden sonra üreme yeteneği ortadan kalkar. Organik kontroller arasında hormon alımı boyunca muayyen aralıklarla tam kan sayımları, karaciğer fonksiyon testleri, kolesterol ve hormon seviyelerinin izlendiği testler gerçekleştirilir. İçeride üretile gelen androjen hormonu, dışarıdan alınan estrojenle nötralize edilir; kişinin yaşına, bünyesine göre sağlıklı seviyelere ulaşılmaya ve ulaşılan dengenin korunmasına çalışılır. Ancak yukarıda sayılan türden sağlık sorunları olanların hormon tedavisi almaları, dolayısıyla cinsiyet değişim ameliyatına girebilmeleri imkansız olabilir. İkinci üzücü sürpriz, cerrahi müdahale öncesinde, hormon tedavisi alındığı sırada ortaya çıkabilecek sağlık sorunları olabilir. Böylece dönüşüm yolu tıkanabilir. Eğer ameliyat sonrası ya da ilerleyen yıllarda hastalıklar baş gösterirse, yapılacak iş o sağlık sorununun tedavisine gitmek olacaktır. Sonuçta istenmeyen etkilere sebep olabilecek hormon tedavisi, ana rahatsızlığı gidermeye yöneliktir. Ancak ana rahatsızlıktan kurtulmak isterken, istenmeyen etkilerle karşılaşmak çok ağır bir külfet olsa gerek. böylesine önemli kontrol ve tetkikleri içeren hormon tedavisinin yıllarca sürecek maddi külfetini de unutmamak gerekir. Madalyonun bir yüzü böyle; diğer yüzüne gelince: Uzman bir doktor ya da hastaneden türlü sebeplerden ötürü servis alamayan bir ts., kendi işini kendi görmek, tecrübeli ablalarının(!) reçetelerini büyük bir umursamazlık ve cesaret örneği göstererek uygulamaktan başka yol bulamazlar. İşlerine gelirse! Doğaldır ki bunun sonucu çok daha kısa sürede çok daha büyük olasılıkla, çok daha hızlı ve derin yaralanmalar, rahatsızlanmalar olacaktır. Kısacası faturasız hiç bir şey yok, değil mi?
Hormon tedavisiyle kendini gösteren fiziki değişiklikler, ruhsal değişmelere de yol açacaktır. Bu değişimlerin yaşama tatbiki ve uyumu gibi değerlendirmeler de yine psikiyatr ile birlikte yapılır. Klinikte görülen yeni cinsiyet rol davranışlarının artık bedene, davranışa, tavra, sokağa, sosyal ilişkilere aksettirileceği çok önemli bir süreç başlamıştır. Geri dönüşü mümkün olmayan cerrahi operasyondan önce, fikir değişikliği olasılığını, tıp titizlikle gözönüne almaktadır. Sonuçta gerçekten insanın psikolojik derinliklerinde neler yattığını her zaman netlikle bilmek pek mümkün olamayabilir. Ve yahut yaşamın her hangi bir alanında verilemeyecek bir taviz, işin şeklini değiştirebilir.
Hormon tedavisinin belli bir düzeye ulaşmasıyla bıyık, sakal vd. kılların, tüylerin ortadan kaldırılma sorununa gelir sıra. Hormonların büyük ve olumlu katkısı yanında epilasyon denen, dönüşümün en ızdıraplı ve çileli işlemine de başlamak gerekmektedir. Acılı olduğu nispette masraflı bir işlemdir bu aynı zamanda. Her ne kadar lazerli epilasyon seçeneği bulunsa da artık, bu yeni yöntemin, belki uzun vadede istenmeyen etkilerinden, nasıl emin olunabilir? Acının tamamen ortadan kalktığı bu işlemde, sadece koltuk altı epilasyonunun maliyeti yüz milyon lirayı geçmekte imiş diye biliniyor.
Ruhsal, organik ve ekonomik zorluk ve rahatsızlıklarla karşılaşmadan bu aşamaları geçebilen ts.de ne gibi gözle görülür değişiklikler olmuştur: Öncelikle memele baş kaldırmış, tombul tombul olmuştur. Şaka bir yana en kadınca özellik olan memeler, bir ts. için en büyük hazinelerden biridir. Diğer bir değişiklik olarak, estrojenin sebep olduğu farklı yağ dağılımıyla basen ve kalçalar genişleyip, toplanmıştır. Ayak bileklerine kadar inen yağ dokusu, kuru, kemikli, yamuk erkek bacaklarını düzleştirmiş, hatta sütun gibi yapıvermiştir. Ciltte de kilo alımıyla ilgili gerilmeyle incelme, yumuşama ve renkte açılma görülmektedir. Epilasyonun sayesinde tüylerden de arınan vücut neredeyse doğuştan(!) bir kadından farksız gibidir. (Doğuştan kadınların tüylenme sorunu yokmuş gibi). Neyse, keyfimizi bozmayalım. Penis, testis, prostat hâlâ yerindedir; plastik-estetik cerrahın maharetli ellerini beklemektedir. Bunca kadınca özellikte görünüme kavuşmuş bir ts., saçını başını, kalçasını kendi kadınlık anlayışına uygun sallamaya başlamıştır. Yeni devinimler kazanmakta olan bedenin ele alınışı, saç şekli, makyaj, giyim-kuşam gibi değişimleri de beraberinde getirmeye zorlar. Doğal olan da budur zaten. Lakin tüm bu formların, tarzların, tavırların, sizi o yaşınıza kadar erkek görmeye alışmış ailenizde, okulunuzda, işinizde, sinemada, çarşı-pazarda, kısacası günlük hayatın yaşandığı mekanlarda ve alanlarda sergilenmesi ne demektir; ne getirir ne götürür; ne derece mümkündür ya da değildir? İşte bunları yanıtlayıp, tasavvur edebilirsek bir ts.in o dönemdeki ruh hallerini, kalp çarpıntılarını, baş ağrılarını, ayaklarının dolaşmasını, koca ayaklarının yere nasıl bastığını, belki kalın boynu ve geniş omuzları üzerinde duran başındaki saçları nasıl savurduğunu, gözlerindeki bakışın, dudaklarındaki gülüşün anlamını daha iyi kavrarız sanırım. Dışı seni yakar, içi beni deyimindeki gibi, bu hallerin güzellik ve çirkinliklerini, kolaylık ve zorluklarını, sorunlarını ve çözümlerini ts.lerin de katıldığı platformlarda, sohbetlerde de ele almanın, aydınlatıcı ve zorunlu bir gereksinim olduğu inancındayım. Hani neredeler, neredesiniz? Sağınıza, solunuza, çevrenize, yazılı-görsel medyaya bakın, bir transseksüelin değil gerçek yüzünün tamamını, profilinin bir kısmını görebiliyor muyuz? Görebildiklerimiz kimler? Ve onların ne kadar kısmı? Sanatının, mesleğinin ve servetinin 30 yıllık zirvesindeki Bülent Ersoy’un, bunların bedeli olarak hatta gereği olarak takınmak zorunda kaldığı maskelerinin, zırhlarının, surlarının gerisindeki hakiki benliğine ulaşabilmek hiç mümkün müdür? Bilmem bir diğer meşhur ts. Sisi’nin imajından bahsetmeli mi? Bu uğurda mesleğinden olup, yeniden basketbol antrenörlüğüne dönebilen ts.den kaç kişinin haberi vardır? İsrailli ulusal kahraman (=ulusal utanç) olarak tanıtılan Dana’nın dışında uluslar arası üne kavuş-turul-muş kaç ts. tanıyoruz acaba? Böylesine yok sayılmak istenen, bastırılan, baskılanan ve zulmedilen bir cinsel kimlikle, böylesine bir toplum ve dünyada ünlenebilmek pek kolay ve tatlı olmasa gerek. Gelin şöhretleri bir yana bırakalım yakın çevremizde bir dolaşalım: Sadece Ankara’da faaliyet gösteren dört-beş ts. ve tr. kulüplerinin hemen hemen yılın her gecesi dolup taştığını, hatta bir çok kulüp müdaviminin, bir gecede kulüplerin topunu birer birer gezdiğine ne dersiniz? Yıllardır süregelen gece hayatının müşterilerinin de hep aynı kişiler olmadığı da biliniyor. Ayrıca şehrin meşhur cadde ve bulvarlarında da çark atan ts. ve tr.lerin sayısı, kulüplerde çalışanlardan çok ise, caddedeki müşterilerin, kulüplerdeki müşterilerden ne kadar çok olduğunu tahmin edebiliriz. Akşamın 9’undan sabahın ilk ışıklarına kadar süren cadde ve kulüp hizmetinden başka, öğleden sonraları “kızların” ikamet ettikleri konutlarda verdiği hizmetten de faydalanan meğer ne kadar çok insanımız var. Hukuken kadın sayılan ts.lere genelevlerde de rastlamak mümkün. Böyle yaşantıların, tanışıklıkların, alış-verişlerin yaşandığı İstanbul var, İzmir var, diğer büyük şehirler ve kendine özgü üslupları. Bu korkunç manzara dışında, şimdi de kendi yaşadığımız apartmanda, sokakta ya da mahallede yaşayan ts.ler var mı, varsa aramızdaki münasebet dengesi nasıldır acaba? Onları ne kadar tanıyoruz, toplumsal ve bireysel ilişkilerde onları nereye oturtuyoruz! Neden? İşte ayrı bir söyleşi konusu daha. Ailemizde, akrabalarımızda, okul veya iş arkadaşlarımız arasında ts. ahbabımız olabilir mi? Kaçımız bunları tanıyoruz, kaçımız tanıdıklarımızı çevremizde istiyoruz, kaçımız onlara ne ölçüde destek ya da köstek olabiliyoruz? Örneğin ts. bir arkadaşı, herhangi bir arkadaşımız gibi ailemizle, arkadaş ve iş çevremizle tanıştırabiliyor, içine sokabiliyor muyuz? Cinsel kimlikleri açıklamadan ama saklamadan da birlikte eğlence yerine ya da tatile gidebiliyor muyuz? Kısacası onların derdinin, bizim derdimiz olabileceği sınırı, kaçımız aşabiliyoruz? İnsanların dertsiz başına bile dert açmakta çekindiği bir zamanda, fazlasıyla ailevi, mesleki, ekonomik ve duygusal sorunlara gömülmüş insanlar, bir de bu derdi dertlerine ne diye katsınlar ki? O halde derdi ortak olanlar, kendi aralarında paylaşım dayanışma ve mücadele yürütsünler, desek, ts.ler birbirlerinden öylesine koparılmış ve yapayalnız ki bu buluşamama sorunu dahi, bir ts.in yaşayacağı en büyük darbe, yara ve bunalımlardan birini yaratır. Yalnızlığın daniskası!
Bir ts.in duygusal, ailevi, ekonomik, toplumsal ve tıbbî desteğe muhtaç olduğunu okumuştum bir zamanlar. Ts.lik sorunu, çözümlenmediği sürece, öyle bir haller çorbası kazanıdır ki, onu taşıyacak ayaklar böyle çoktur. Birinin yokluğunda yük, diğer ayaklara biner. Ne acıdır ki, başlangıçta bu kazanı taşıyacak ilk ayak, duygusal destektir. Yani aşktır, sevdadır. Bu aşkın niteliğine girmeyeceğim. Her ne sebeple olursa olsun, ts. kişi, yüce bir sevgiliye, hiç olmazsa sevgiliye, o da olmazsa partnere, hadi onu da bırakın belalıya, o da yoksa belki mikro erkekler sürüsünün içi boşaltılmış devâsa kolilerine ihtiyaç duyar. Beklentisi küçül-tül-dükçe, hakkı, ihtiyaca, ihtiyacı bağımlılığa, bağımlılığı bataklığa dönüşür, aşkı da cinsel doyumsuzluğa gömülür. Gönlünce yaşama dönüş ile, korkunç hüsrana batış arasında hep ince bir çizgi vardır. Ts., cinsellik yokuşunda mahsur kalmış biridir sanki. Dönüşümle beraber her şey yoluna girecektir. İşte o zaman sıradan bir insan gibi hayatını acısıyla tatlısıyla yaşayacaktır. Ama dönüşüme kadar olan süreçte, ts. çok yalnızdır, mahsurdur, türlü desteklere muhtaçdır. Muhtaç olduğu kudreti, damarlarındaki asil kadınlık hormonunda da bütünüyle bulamaz ne yazık ki. Çünkü desteklerden çok köstekler, zedelenmeler ile sürdürülen bir yaşamdır bu. İlk destekten sonra diğer destekler edinilmelidir. Bu ayaklar bir süre sonra kaybedilirse de elden çıkarılacak son ayak duygusal destek olacaktır muhakkak. Çünkü o, yüreğe en yakın ayaktır. Yürek ise ölümden önce terkedilecek en son varlık. Bu nedenle böylesine önemi olan ayak rolünü oynayan sevgili ya da her kimse, ona büyük kolaylıklar, sabırlar dilemek gerektir. Dönmelerin “dost”suz yaşayamamalarının, diğer deyişle dost saplantısının da açıklaması budur sanırım.
Duygusal destekten sonra diğerlerine de değinmek isterim ama kısaca bazı önemli noktaları gözönüne getirerek: Öncelikle, bu desteklerin hangisinin, hangi sırayla, hangi sağlamlıkla kurulacağı, ya da gün gelip kayacağı belli değildir; garantisi yoktur, her kişide farklılıklar gösterir. Tüm bu faktörlerin dizilimlerinin sonuçları da binbir türlü hikayeleri yaşantıları kurar. Bunları öğrenebilmenin tek yolu, şahadetlerin dinlenmesidir. Bu nedenle tecrübeli ablaların, annelerin yaptıklarını yaparak yaşamanın, örnek almanın sakıncalı olduğunu söylemeliyim. Hani tv.de bir yarışma vardı: bir kaç soketin farklı dizilimiyle, numaralı karelerin üzerinde yürünen. Herkesin seçeneği ve basacağı yaş tahtalar, ya da yolundaki çukurlar farklıdır. Onun gibi. Neyse, gelelim aile desteğine. Aile, maalesef, toplumumuzda çok önemli rol oynayan bir kurumdur. Kutsiyeti kalmış kaç aile vardır bilinmez ama, bu kurum üzerine pek fazla söz söylemekten çok, aile bireylerinin ts. kişinin üzerindeki öyle ya da böyle etkisine, yerine dikkat çekmek istiyorum. Aile bireyleri olarak anne, baba ve kardeşlerin kan, geçmiş, gelecek, kader, namus, gurur, din, kültür ve ekonomi birliği oluşturduğunu söyleyebiliriz. Tipik Türk ailesinin yapısı uyarınca, ts. bir aile bireyi, o aile için günah, sapıklık, hastalık, utanç, keder yükü, yüz karası bir elemandır. İki çıkış yolu vardır: Kabul ya da red. Red seçeneğinde yükün ağırlığı ts.e biner; gönülden olmayan kabul her iki tarafı da perişan eder. Bu durumda soruna biçilen kılıflar, kamuflajlar, sorunun oturtulduğu yer içler acısıdır, mide bulandırıcıdır. Yine ilk elde ve temelde bunun ilâcı, sevgidir. Sevginin önemi malumdur ama, kutsal yani karşılıksız, almadan veren saf sevgi çok daha önemlidir. Bu türden sevginin kaynağı kesinlikle anadır. Analık meselesine de girmeden, sadece doğurmakla ana olunamayacağını belirterek, anada gördüğümüz titreşimde bir sevgiye, her zaman her yerde herkes muhtaçtır. O neredeyse, orda bulmak zorundayız. Çünkü o, yavruyu yaşama bağlayan en önemli enerjidir. Şimdi aklıma Zeki Müren’in “Yaşamak için senin sevgine muhtacım” dediği bir şarkısı geldi. Cinsiyet değişiminin zorluk ve olumsuzluklarla dolu yolunda, bu türden pozitif enerjinin değerine paha biçilebilir mi? Ne kudretlidir ki, bir ara bitiveren aşkınızın gerisindeki ana sevgisi, jeneratör görevi görür adeta. “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz” diye boşuna mı demişler. Ana sevgisini satın almaya gerek yoksa da, nerede böyle analar, neden yoklar acaba? Görüyor musunuz, aile desteği arayan ts., ailede anayı da aramak zorundadır. Bu da bir çeşit bataktır, tuzaktır; mücadelesi için güç, kuvvet gerektir, bu kuvveti ts., nereden bulacaktır? Diğer yandan, ana sevgisinin dışında ileri yaşlara değin sürdürülen ekonomik destek (kıskaç) yönünü unutmamak gerekir. Ana-baba evinde sıcak bir çorba, sakin bir yatağın değeri ne çoktur bir ts. için. Ailenin yeri telafi edilir mi edilemez mi bilinmez ama, bu düzen içinde bir ts.in ailesiyle karşı karşıya kaldığı durum budur. Aile desteğinden olabildiğince keşke istifade edilebilse… Ama bu işler keşkeyle olmuyor ne yazık ki! Şimdi sormalıyız kendimize: Bir ts. mi sorun olur ailesine yoksa aile mi ts.e? Tıbbî desteğe gelince: İnsan psikolojisinin, ruhunun, organlarının ve dokularının, türlü teknik ve operasyonlarla yeniden yaratılırcasına düzenlenip toparlandığı bir diğer can verici süreçtir. Önemli olan, bilinçli, uzman kişilerle çalışabilmek ve bu servisin maddi bedelini ödeyebilmektir. Toplumsal destekte ise, işin yarısı topluma düşmektedir. Yani toplum bilincinin yükselmesi de gerektir. Anadır sever, sevgilidir sevişir, tıbbî servistir satın alınır. Dostunuzu, arkadaşınızı da satın alacak değilsinizdir ya! Hoş, bazı insanlar paralarıyla veya maddi güçleriyle insan ve çevre kazanmaya, itibar edinmeye çalışmıyor değil. Bu hale düşebilmek için bile bir ts.in, satın alabilmesi için bazı şeylerini satmak durumunda olmasına ne dersiniz? Öyle ise: Şeytan, fahişe dönmenin neresinde?
Kendini bir gay gibi gerektiğinde örtmesi hiç mümkün olmayan bir ts., bir yerden sonra kendisini istemeyen ve kendisinin istemediği kişileri ve ilişkileri özel hayatının dışına çıkarmak zorundadır. Uzun yıllardır süren arkadaşlıklarının son bulması, fire vermesi acı da olsa, muhtemeldir. Arkadaşlık bir bütünlük ise yarısının kırıldığı durumlarda elde kalanı onarmak gerekmektedir. Yirmili yaşlarda arkadaş, dost tasnifi yapmak ne demektir? Okul arkadaşlıkları unutulur, mahalle arkadaşlıkları unutulur, durulur; eş, dost, akraba uzak durur ise, yeni arkadaşlıklar nasıl, kimlerle kurulur? Ya dost bulunur mu kolay kolay? Ismarlama olunur mu? Kader midir, şans mıdır, yoksa zaman meselesi midir? Sadece cinsel kimliğin aynılığı ya da yakınlığından ötürü dostluk inşa edilebilir mi? Pekiyi, dostlar olmadan, ya da yalancı dostluklarla yaşanılabilir mi? Yaşansa da gönüle siner mi? Pekiyi, ne yapılmalıdır sizce? Karaya ak demeden, insanın özüne küsmeden, içimizdeki çocuğun benzeri, içimizdeki dostlar dostluklar yaşatabiliriz (mi?). Bunu yapabilmek, yani yaşatabilmek, can vermek demektir, hem kendinize hem çevrenize. Hani siz, dönme hevesiyle yardıma muhtaç biriydiniz? Hayatı istediğimiz yönde, niyetle ve iddiayla yaşamak bize kalmış.
Aşılması gereken bir ts.lik sorunu var. Sorun ts.den mi kaynaklanıyor yoksa sorunların kaynakları başka yerlerde mi onu bilmek gerekir. Bu, hem sağlık, hem aile, hem toplum, hem eğitimi ilgilendiren ve türlü yaralar açan bir sorundur. Bu sorunun çözümünde herkese görev düştüğü gibi, ts. kişinin kendisine de sorumluluklar düşmektedir. Kendisine bu mücadele ve iyileşme yolunda en büyük yardımcılar akıl, bilgi, mantık ve şuur olacaktır. Belli bir rahatsızlığın, karışıklığın, dertler yumağının içinde ızdırap çeken bir ts.nin, özgüven-özsaygı-özsevgi ve özgüç bulup bunları devreye doğru şekilde sokabilmesi; olanları kavrayıp olacakları fark edebilmesi ve gerekli plan programı yapabilmesi pek mümkün olmayabilir. Aynı şekilde bu durum karşısında ana, baba, kardeş, eş dost da ne yapacaklarını bilemeyebilirler ya da yapabilecekleri eksik ve parça parça olabilir. Bunları tamamlayabilmek, önü net görebilmek, gerçekleri göz önünde tutabilmek için, kısacası, bilinçsizce gidişata dur deyip çarkı döndürebilmek için, gözlem evi-karargâh gibi bir merkez oluşturulmalıdır. Bu merkezde en önemli uzman kişi olarak psikiyatr olmalıdır. Tıpkı ana kavramına olan yaklaşımım gibi, psikiyatr ile belirtmek istediğim kişi, gereken nitelikte bir uzmandır. Bu merkezdeki psikiyatrın beyni kadar, belki de fazlası, ts. kişinin beyni de var olmalıdır. Verilecek psikoterapinin metotlarını ve etiğini ayrı bir konu olarak görerek tek cümleyle belirtmek istediğim nokta şudur: Yaşantının tüm alanları, verileri, sorunları, kavramları arasında mekik dokuyabilecek, son derece güven ve dürüstlük temeli üzerinde yapılan paylaşımlarla adeta bir databank haline dönüşecek, kendi bilim dalıyla ts. vakayı karşılıklı yani özgürce ilişkilendirebilecek, objektif özelliğini her zaman koruyabilecek bir uzman. Böylesine mükemmel bir uzmanın önünde yürüyecek olan ise ts. kişinin ta kendisi olacaktır.
Kişinin kendini ts. olarak tanımlayışı ve bilincinin gitgide yükselmesiyle hedeflediği yaşam alanlarının gereğini yerine getirmesi ve bunların dengesini koordinasyonunu sağlaması gerekiyor. Aslında tanımlayışı yaşayışın içinde gerçekleşiyor da demek doğru olur. Tüm çaba ve planları eşgüdümleme zorunluğu var. Açıkça söylemek gerekirse: Aynı anda eğitim durumunuzu, sorunlarınızı, branşınızı düşünürken meslek hazırlığını da yapmanız gerekiyor. Bu sırada terapik görüşmelere düzenli çıkmanız gerekebilir. Ayrıca ailenizin yanında yaşadığınızı farz edin. Üniversitede okuyorsanız, final sınavlarınızın döneminde yüzünüzde epilasyonun sebep olduğu şişlikle ya da yarım sakalla okula gitmek zorundasınızdır. Yine örneğin memelerinizin geliştiği bir dönemde, ailenizde durumu bilmeyenler de varsa eğer, denize tatile gidemezsiniz. Tüysüz ve dolgun vücudunuzu bir çok yerde kamufle etmek zorunda kalabilirsiniz. Haydi, ailenize durumunuzu açmayı deneyin; doğacak sorunları göğüsleyemezseniz evi terketmek durumunda kalabilirsiniz. Evden ayrılmak ne anlama gelir, düşününüz. Ya da okulu bitirdiniz; ama cinsiyetinizden ötürü önceden düşünemediğiniz için yanlış tercih yaptığınızı, edindiğiniz meslekte çalışamayacağınızı anlıyorsunuz. Uygun bir meslek için yeniden okumak zorunda kalabilirsiniz. Fakat ikinci kez eğitim için para bulamazsanız ne olacak? Başka bir olasılık örneği verelim: Cinsiyet değiştireceksiniz, hem de kendi kazancınızla. Bunun için belki çok kazançlı bir iş buldunuz. Fakat işyerinde erkek olarak bilinip, öyle çalışmanız zorunlu. Yani kendinizi inkâr edeceksiniz. Böylece geçecek yıllara nasıl tahammül edeceksiniz? Haydi tüm kişilik sorunlarınızı aştınız. Ailenizle de ortak yol buldunuz. Yalnız ve sevgisiz yaşam şartlarını umursamıyorsunuz. İyi öğrenim görmüşsünüz. Fakat geliriniz kısıtlı, kiranızı zorlukla ödüyor, zorlukla beslenip, giyinebiliyorsunuz. Sağlık karnenizi ya da sigortanızı kullanıp, hem işinize hem de kliniğe devam ettiğinizi farz ediniz. Epilasyon masrafınız, hormonal ilaçlarınız sigortaca ödenmiyor. Haydi diyelim ki bunları da aştınız. Patronunuz ya da müdürünüz de sağlık sorununuzdan haberdar olsun. Ve size “hem adam gibi çalış, hem de bir yandan dönersin” diyor. Vajina, meme büyültme ve yüz estetik ameliyatlarınız için sigortanızın ödediği miktar dışında 3-4 milyar lira daha ödemeniz gerekiyor. Bu parayı nereden bulursunuz? Yolun tam ortasında kalmışsınızdır. Eşiniz, dostunuz sizi yıllardır döneceksiniz diye bilmektedir. Üstelik siz bir erkek değil, erkek gibi yaşamaya her yönden zorlanan bir kadınsınızdır. Kişiliğinizi erkekçe ve kadınca iki yaşantı ortasında tutarak, giyiminizden, konuşmanızdan, yürüyüşünüzden, dans edişinize kadar hiç bir tarzınızı oturtamamışsınız ya da ortamına göre bir bukalemun gibi tavır çeşitlemekte ve de sınırlamakta zorlanmaktasınız üstelik tiyatro oyuncusu da değilsiniz. Yıllar geçiyor ve siz kendinizi, bedeninizi, ümidinizi, aslınızı kırk yılda bir bulduğunuz partnerlerinize anlatmakta güçlük çekiyorsunuz; ya da onlar anlamakta zorlanıyorlar vb., vb., vb…
Çok mu şey geldi?? Ne geldi!? En büyük sıkıntı maddi ve ekonomik imkansızlıklarda yatıyorsa; o miktarda paraya giden yolda geliriniz yetersizse, ya da işsiz iseniz; hatta öğreniminizi, zanaatiniz ve vasfınız yoksa; dededen miras kalmamış, ana babanız milyarder değilse ya da “para var ama böyle şeye değil” diyorlarsa; hatta okulunuz gibi ailenizi de memleketinizi de terketmek zorunda kalmışsanız ve son çareyi bir metropole kaçmakta bulmuş iseniz ve siz bir transseksüel iseniz, lütfen bize ts.liğinizi anlatır mısınız? Fuhuş sektöründe ağır seks işçisi olmak son çare midir acep? Herkes becerebilir mi dersiniz? Kimse anasının karnında öğrenmiyormuş bu işi, doğru; peki yanlış bunun neresinde? Boşuna dememişler: “Kadın mı olmak istiyorsun: Yap ağdayı hemen, ol traşı; tak peruğu, sür fondöteni, ruju, giy eteği, bulüzu; al mesleği eline başla işine sanatçı kardeşim lubunya! Başka yolu yok bunun, aramayı bırak; kafanı yorma, hayalden de vazgeç. Gel sen de bu tornadan geç.” Sonrası ne mi? Dinle öyle ise: Asıl mesai saatleri 21.00’dan 04.00’a kadar ise de mesailer için 24 saat hâzır ve nâzır olacaksın. Uyu uyuyabildiğin kadar, uyuyabilirsen gelen iş telefonlarından. Bir öğün yemek, bol abur cubur neyine yetmez. Marlboro’dan başka sigara, taksiden başka ulaşım aracı kullanmayacaksın. Fahiş kiralarla, taksi, telefon, kuaför, butik masraflarınla övüneceksin. İzlemediğin Türk filmi kalmayacak. Sigara ve alkolle dertleri meze yapıp içeceksin. Epilasyoncuya gidip yolunacaksın; kılların tükendiğinde, ay ben doğuştan köseydim diyeceksin. Gullüm ve madilik dolu sohbetlerde labuncayı mii’den konuşuceksin. Dost tutup gün be gün soyulacaksın, soyundukça kadınlığının fevkine varacaksın. Ramazan’da ise yıllık izine çıkacaksın. Paparon en vefalı misafirin olacak. Gece melek, gündüz şebek ya da gece madam gündüz adam deseler de aldırmayacaksın. Yaramazlık yapan beyefendilerin kafasına sivri ökçeleri çakacaksın. Hır gür çıktığı vakit kanını ortaya koyacaksın. Seni yaratanların allahına kurban olacaksın. Yılsan da çalışacaksın ve senin de olacak, inan buna!!!
Mutlak son olarak nitelenen böyle bir hayatı ve buna sebep olanları kınıyorum. Böylesine zorlu bir çarkın içinde yaşama mücadelesi verenleri değil, transfobik karakterleri ile bu insanlık ayıbına duyarsız kalanları utanç verici buluyorum. Her ne kadar böyle ts.lerin yaşantılarını ve eylemlerini yargılayıvermek kolaysa da, ne kökenli ts. olurlarsa olsunlar, insanca bir yaşam biçimi uğrunda seks metası olarak para, şiddet ve sevgisizliğe kısacık iplerle bağlanmak zorunda kalmaları yüreğimi sızlatıyor. İş, bir insanın cinselliğinden kaynaklanan sorun ve onun mücadelesi olmaktan tamamen çıkıyor, başlı başına bir insanlık sorunu ve ölüm kalım mücadelesine dönüşüyor. Sonuç ise niyet neydi akıbet ne oldu dedirtircesine trajik. Ts.liğin bir kimse için sağlık sorunu ya da hayati sorunu olması bir yana, ts. oluşumların karşısındaki yani karşıt kitlenin sahip olduğu sorun da var. Üçüncü olarak ts.liğin her alanda sorun görülmesine yol açan, ts. olsun olmasın ya da her ne cinsiyetten olursa olsun herkesi ezip geçen zihniyet sorununu da görmeliyiz. Ts.liğin bir sorun olduğu kesin. Fakat kimin için, ne açıdan bir sorun? Her bir taraf için bu sorunun kaynağı farklı, bu sorunun halledilmesine yaklaşımı farklı. Kimin sorunu kimden kaynaklanıyor, niçin kaynaklanıyor bunun netleştirilmesi gerektir inancındayım. Bu sorunların bir yumağı olan, fuhuş yapan ts.lerin toplumsal yaşamın dışına itilmiş dünyalarına, bir göz atabilirsek gerçekleri anlamamız yolunda bize büyük ışık tutacaktır.
Bunca zorluk, acı, gözyaşı, yalnızlık, türlü risklerle dolu ve bir o kadar da cesaret, inanç, azim, kuvvet ve sevgi gerektiren bir yolun yolcusuna atfedilen “erkekliğin yüzkarası, kadınlık özentisi, aşağılık dönme, ne idüğü belirsiz, sütü bozuk, ahlaksız” gibi nitelemeler ne kadar talihsiz, etkisiz, alakasız, faydasız ve bayağı kalıyor. Bu sözleri sarfedenlerden bile, çok şeyler alıp götürdüğüne inanıyorum. Bu sorunlardan içten rahatsızlık duyan ve cidden çözüm arayanlara seslenmek istiyorum: Katıksız sevgiyi yüceltelim. Sevginin gereğini yerine getirirken zorluklar zorluğunu, imkansızlıklar imkansızlığını yitirecektir. Ts.lik bahsine değil ama sözlerime şimdilik bir ara vermek istiyorum. Sevgiler ve saygılar. (Yazımla ilgili eleştirilerinizi, bahisle ilgili katkılarınızı KAOS GL aracılığıyla bekliyorum.)
Kaos GL 50 /1998 |