Şark-İslam Klasiklerinde Eşcinsel Kültür
IX. Nedim'in "Serv-i Revan"ı
Zekeriya Gün (zek@gay.com)
"Şark-İslam Klasikleri" deyince oldukça geniş bir alanı kucaklamış oluyoruz. Öncelikle Şark-İslâm'ın üç önemli dili Arapça, Farsça ve Türkçe ile yazılmış hemen tüm yapıtlar bu alanın içinde yer alıyor. Edebî tür açısından da geniş bir yelpazesi var alanımızın. İster düzyazı ister şiir olsun, ister dinî-tasavvufî konulu olsun, ister döneminin sosyal yapısını ortaya koyan türden olsun, isterse sırf edebiyat alanına girsin, tümüyle "Şark-İslam Klasikleri" başlığı altında toplanabilir. Sonuçta kutsal kitaplar, hadis koleksiyonları, tasavvuf metinleri, siyasetname türü yapıtlar ve divanlar, ilgi alanımıza giriyor demektir.
Bu sayıda Türk edebiyatının eşcinsellik denince ilk akla gelen adlarından biri olan Nedim'in Divan'ından çokça tartışılan bir şiir (Şarkı) üzerinde durmak istiyoruz.
Önce Nedim'in Şarkısını alıntılayalım:
Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e
İşte üç çifte kayık iskelede amade
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e.
Gülelim, oynayalım, kâm alalım dünyadan
Mâ-i tesnim içelim çeşme-i nev-peydadan
Görelim âb-ı hayat aktığın ejderhadan
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e
Geh varıp havz kenarında hirâman olalım
Geh gelip kasr-ı cinan seyrine hayran olalım
Gâh şarkı okuyup gâh gazelhan olalım
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e
İzn alıp Cuma namazına deyu mâderden
Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
Dolaşıp iskeleye doğru nihan yollardan
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e
Bir sen ü bir ben ü bir de mutrib-i pakize-eda
İznin olursa eğer bir de Nedim-i şeyda
Gayrı yâranı bugünlük edip ey şuh feda
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e |
Bu şiir, liselerde okutulan edebiyat ders kitaplarına girmiş bir şiirdir. Fakat dördüncü dörtlüğü çıkartılarak yer almıştır yıllardır ders kitaplarında. Halbuki şiirin zamiri asıl bu kıtada ortaya çıkmaktadır; dolayısıyla çıkarılan dörtlük olmadan şiir, tam bir içerik kaybına uğramaktadır. Dördüncü dörtlük olmadan Nedim'in bu Şarkısı sanki heteroseksüel arzuların dile getirildiği bir şiir olup çıkmaktadır ya da bu hale dönüşmektedir. Edebiyat öğretmenlerinin de yıllardır bu şiirdeki "Serv-i Revan"ın bir kadın olduğunu vurguladıklarından kuşkunuz olmasın.
Halbuki bu şiirde Nedim, eşcinsel aşkı dile getirmiştir. Söz ettiği "Serv-i Revan" (salınarak yürüyen selvi) kesinlikle bir kadın değil, genç bir delikanlıdır. Bu tabir, delikanlının selvi ağacı gibi ince-uzun bir yeniyetme olduğunu gösterir.
Oldukça şakrak ve rahat bir dile sahip bir şiir olmasına rağmen dili yer yer eskimiştir. Bu nedenle eskimiş sözcükleri açıklamadan şiirde yoğun bir biçimde sergilenen eşcinsel arzuyu yansıtabilmek olanaksızdır.
İlk dörtlükte Nedim "Serv-i Revanım" diye seslendiği delikanlıya; bir sevinç kıpırtısına muhtaç durumdaki gönüllerini ferahlatmak gerektiğini söyleyerek, o günün gözde eğlence mekanlarından olan Sadabâd'da bir kaçamak yapmayı öneriyor.
Peki ne yapılabilir Sadabad'da? Nedim'in basitçe söylediği gibi gülünür, oynaşılır ve dünyadan kâm alınır. Bugün de kullandığımız 'dünyadan kâm almak' deyimiyle Şarkıda cinsel arzuları doyurmak kastedilmektedir; gayet açıktır bu... İkinci dörtlükte söz konusu edilen bu durumların yanı sıra kullanılan özellikli sözcükler de vardır ki tamamen cinsellik çağrışımlıdır: "Mâ-i tesnim" bengisu demektir, efsanevî bir sudur; içen güya ölümsüzlüğe erişir. Tabii zordur bu suya ulaşmak. Fakat şiirde mâ-i tesnim, penisten fışkıran meniyi sembolize etmektedir. Yani mâ-i tesnim içmekle kastedilen şey, eşcinsel argodaki tabiriyle "süpet alıkmak"tır; daha açıkçası iki erkeğin, meni gelinceye değin penislerini yalayıp emmesidir. Şiirde bunun karşılıklı yapılacağına dair işaretler vardır. Şarkıdaki iki erkekten biri Nedim'dir ve yetişkindir; diğeri ise "Serv-i Revan" delikanlıdır. Bu bakımdan dörtlükte kullanılan "çeşme-i nev peyda" (Yeni ortaya çıkmış çeşme) ve "ejderha" sözcükleri de bilinçli seçilmiştir. İlk sözcük grubu yeniyetme bir delikanlının daha yeni yeni ereksiyon olmaya başlamış penisini ifade eder. İkinci sözcük (ejderha) ise ilk bakışta eskiden ejderha ağzı biçiminde yapılan çeşme ağızlarını anlatırsa da Şarkıda yetişkin bir erkeğin, belki biraz da büyük boyutlu ve ereksiyona geçmiş penisini anlatmak için kullanılmıştır.
Şiirde aynı anlama gelen mâ-i tesnim ve âb-ı hayat sözcüklerinin bir arada kullanılmış olması bir şiir zaafı gibi görülebilirse de aslında eşcinsel arzunun yoğunluğunu gösterir: Sonuçta birbirlerinin penislerini yalayıp emerek boşalacaklar ve âdeta bir bengisu (mâ-i tesnim/âb-ı hayat) olan menilerini yutarak doyuma erişeceklerdir.
İkinci dörtlükteki gülüp oynama safhasında âdeta öpüşmeyle başlayan ve birbirinin penisini yalmakla ivme kazanan bir sevişme sahnesi çizilmektedir.
Fakat bu kadarla yetinilmeyecektir elbette. Üçüncü dörtlükte sevişme mekanı olarak havuz çıkar karşımıza. Havuzda sevişme de; "havuz kenarında sarılıp dolaşmak" biçiminde açıklanır. Fakat bunu anlatmak için kullanılan sözcük olan "hırâman" sözcüğü sadece salınarak dolaşmak anlamını içermez. Aynı zamanda "haram kılınmış şeyler yapmak" anlamı da vardır.(1)Nedim bir söz sanatı yaparak sözcüğün iki anlamına da vurgu yapar. Burada kastedilen "haram kılınmış şey" ise açıktır ki eşcinsel ilişkidir.
Bu dörtlükte sevişmenin rengi, Sadabad'daki göz alıcı sarayları seyretmek, kâh şarkı, kâh gazel okumak suretiyle yoğunlaştırılmaktadır.
Dördüncü dörtlük lise ders kitaplarına alınmayan dörtlüğüdür Şarkının. Bu dörtlüğe gelinceye değin betimlenen sevişmenin, şairin hayalinde gerçekleştiğini ve aslında bunca kelâmı, genç bir oğlanı sevişmeye ikna etmek için ettiğini anlıyoruz. Böyle güzel tasvirlerle yeniyetme Şarkı kahramanımız (Serv-i Revan) ikna edilecektir edimesine de, o yaştaki bir çocuğun Sadabad gibi -ne de olsa- şaibeli bir aşk mekanına gönderilmesine ailesi razı olacak mıdır bakalım? Belki de çocuk ikna olmuştur, fakat annesinin izin vermeyeceğini söylemiştir şaire... Nedim'in bu sorunu çözmek için bulduğu yol, oldukça zekicedir diyebiliriz: Bir Cuma günü oğlanın annesinden Cuma namazına gitmek için izin alınacak fakat gizli yollardan Sadabâd'a gidilecek ve felekten bir gün çalınacaktır.
İşte burada Nedim'in sevgilisi "Serv-i Revan"ın bir oğlan/yeniyetme bir delikanlı olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Cuma namazını sadece erkeklerin kılması gelenek olduğuna göre, ikna edilip Sadabâd'a götürülmeye çalışılan kişi bir erkektir; hem de annesinden izin alması gerekecek kadar küçük yaşta bir oğlandır. Yaşı konusunda en iyimser bir tahminle, penisine yeni yeni su yürümeye başlamış çağlarda olduğu söylenebilir belki. Dolayısıyla bu dörtlüğün niçin ders kitaplarına alınmadığı ortaya çıkar.
Son dörtlük ise ilginç söz oyunlarıyla süslüdür. Genel kabule göre burada söz edilen "Sen", "Ben", "mutrib-i pakize-eda" ve "Nedim-i şeyda", dört ayrı kişi değil, sadece iki kişidir, yani şairle sevgilisidir. "Mutrib-i pakize-eda" şairin "sen" diye seslendiği sevgilisinin sıfatı, "Nedim-i şeyda" ise şairin "ben" diye söz ettiği kendi sıfatıdır. Dolayısıyla şair kendisinden hem "ben", hem de "Nedim-i şeyda" diye söz eder. "Şeyda" sözcüğünün "sırılsıklam âşık" anlamında olduğunu bildiğimize göre Nedim'in bu delikanlıya olan aşkının gücünü de daha iyi anlayabiliriz. Sevgilisi için ise ilk dört dörtlükte "Serv-i Revan" nitelemesinin dışında bir niteleme kullanmazken, son dörtlükte "mutrib-i pakize-eda" (Saf bir edayla çalgı çalan/şarkı okuyan) (2) ve "şuh" nitelemelerini kullanmıştır. Buradan da delikanlının güzel sesli ve güzel şarkı okuyabilen yakışıklı bir genç olduğu anlaşılır. Nedim kafaya koymuştur; o gün diğer arkadaşlar ve dostlar "feda edilecek" (ekilecek) ve şair, delikanlı sevgilisiyle yalnız kalacaktır; tabii böyle bir ilişki için gerekli önlemleri aldıktan sonra.
***
Nedim bu şiirinde dile getirdiği arzusunu gerçekleştirebilmiş midir? Şiirde açıkça belirtilmiyor bu durum; zaten belirtilmesi de gerekmez. Çünkü şiir kurgusuna ters düşer böyle bir tutum. Yalnız şiirde sadece Sadabâd'a gidip sevişmek arzusu vurgulanıyor; dizelerdeki coşkuya bakarak Nedim'in bu arzusunu gerçekleştirmeden önce bu Şarkıyı yazdığını düşünebiliriz. Çünkü tamamen sevişme arzusuyla yanıp tutuşan bir şairin kaleminden çıkmış görünmektedir. Sanırım şair "vuslat" yorgunluğu ve doymuşluğuyla böyle bir şiir yazamazdı...
1 Bk. Ali Günvar, "Alegoriden Sembolizme... Nedimi Şeyda", Birikimler/Est dNon, Mart-Nisan 2000, Sayı: 3, s. 45. Günvar'ın bu yazısında sergilediği tutarlı tavrı güya eleştiren fakat sonunda ondan farklı bir şey de söyleyemeyen bir makale için bk. M. Fatih Andı, "Gidelim Serv-i Revânım Yürü..." Ama Nereye?", Kaşgar/Edebiyat Seçkisi, Mayıs, 2000, Sayı: 15, s. 19-25.
Nedim Divanı üzerinde eşcinsellikle ilgili bütünlüklü bir araştırma için bk. Kemal Sılay, "The Lifting of Mystical Veils: Reflections of Homosexuality in the Divan-ı Nedim", Nedim and the Poetics of the Ottoman Court: Medieval Inheritance and the Need for Change.
2 Ferit Devellioğlu Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat'inde 'mutrıb' sözcüğünün hem 'çalgı çalan' hem de 'şarkı okuyan' anlamlarını veriyor.
|